kotonperle | * İbrişim gibi parlak ve kalınca, bir cins pamuk iplik. |
kotra | * Çoğunlukla bir direkli, randası olan, ince gövdeli yelkenli. |
kotra | * Irmak ve göl ağızlarında kurulan ve ince kazıklarla kamışlardan yapılma dalyan. |
kov | * Yerip çekiştirme, gıybet. |
kov etmek | * yerip çekiştirmek. |
Kova | * Zodyakta Oğlak ile Balık burçlarıarasında bulunan bir burç. Zodyak. |
kova | * Genellikle su veya sulu şeyleri içine koyup taşımaya, kuyudan veya denizden su çekmeye yarayan üstünden kulplu kap. * Futbolda çok gol yiyen kaleci veya takım. |
kova | * Bataklıklarda yetişen bir çeşit saz, hasır otu. |
kova kova | * Kovalar dolusu, kova üstüne kova dolusu. |
kova olmak | * çok gol yemek. |
kovalama | * Kovalamak işi. |
kovalamaca | * Ebenin, yanına gizlice sokulup koluna vuranıkovalayıp yakalamaya çalışması biçiminde oynanan bir çocuk oyunu. |
kovalamak | * Kovmak. * Kaçanın arkasından koşmak, yakalamaya çalışmak. * Bir şeyin arkasına düşüp elde etmeye veya bir sonuca bağlamaya çalışmak, izlemek, takip etmek. * Yarışta, kaçmakta olan koşucu veya koşucularıyakalamaya çalışmak. |
kovalanış | * Kovalanmak işi veya biçimi. |
kovalanma | * Kovalanmak işi. |
kovalanmak | * Kovalamak işine konu olmak. |
kovalayış | * Kovalanmak işi veya biçimi. |
kovalık | * Sazlık yer. |
kovan | * Fişeğin kapsül, barut ve kurşun taşıyan yuva bölümü, kapçık. * Arılara barınak olarak yapılan, türlü biçimdeki tahta, sepet veya sandık. * Yayık. |
kovan anahtar | * Altıve sekiz köşe cıvatalarısıkmak ve sökmek için kullanılan anahtar. |
kovan otu | * Oğul otu. |
kovanlık | * Bkz. arılık (II). |
kovboy | * Amerika’da sığır çobanlarına verilen ad. |
kovboyculuk | * Kovboyculara özenme durumu. |
kovcu | * Söz getirip götüren, arkadan çekiştiren, fitneci, fitçi, gammaz. |
kovculuk | * Kovcu olma durumu, fitnecilik, fitçilik, gammazlık. |
kovdurma | * Kovdurmak işi. |
kovdurmak | * Kovmak işini yaptırmak. |
kovlama | * Kovlamak işi. |
kovlamak | * Birinin yaptığı işi, söylediği sözü yermek, kötülemek, birisini yerip çekiştirmek, fitlemek, gammazlamak. |
kovma | * Kovmak işi. |
kovmak | * Sert veya küçük düşürücü sözlerle gitmesini söylemek, savmak. * Bir yerden sürüp çıkarmak, kovalamak. * İşine son vermek, görevinden atmak, uzaklaştırmak. * Varlığına son vermek, ortadan kaldırmak. * İzlemek. |
kovucuk | * Bitkilerde, mantar tabakasıüzerinde, sünger dokunun kalınlaşmadığıyerlerde oluşan ve bitkinin solunumuna yardım eden küçük deliklere verilen ad, adese. |
kovuk | * Bir şeyin oyuk durumunda bulunan iç bölümü. |
kovulma | * Kovulmak işi veya biçimi. |
kovulmak | * Kovmak işine konu olmak veya kovmak işi yapılmak. |
kovuluş | * Kovulmak işi veya biçimi. |
kovuntu | * Kovulmuşkimse, matrut. |
kovuş | * Kovmak işi veya biçimi. |
kovuşturma | * Kovuşturmak işi. * Suçlu sanılan biri için yapılan soruşturma ve araştırma, takibat, takip. |
kovuşturma açmak | * kovuşturmak işlemine başlamak. |
kovuşturma yapmak | * kovuşturma işlemini yürütmek. |
kovuşturmak | * Suçlu olduğu ileri sürülen biri için gerekli araştırma ve soruşturmayıyapmak, takip etmek. |
koy | * Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu yer, küçük körfez. |
koyacak | * İçine öte beri koymaya yarayan şey. |
koyak | * İki dağın arasında kalan büyük çukur, vadi. * Dağlar ve kayalıklarda oluşmuşdoğal çukur. * Karalarda akarsu aşındırmasıyla oluşmuş, bir yöne doğru eğimli, uzunluğuna çukurluk. |
koyar | * İki akarsuyun birleştiği yer. |
koycuk | * Küçük koy. |
koyduğum yerde otluyor | * uzun süredir hiçbir ilerleme göstermeyenler için söylenir. |
koydunsa bul! | * arandığıhâlde bulunamayan şeyler veya bulunması gereken yerde bulunmayan kimseler için kullanılır. |
Kategoriler