Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 143

kör nişancılık * Hedefi, iyi nişan almasını bilerek değil, rastlantı ile vurma.
kör nokta * Kör alan.
kör ocak * Çocuksuz aile.
kör oğlu * Bkz. Köroğlu.
kör olası(veya kör olasıca, olsun) * bir ilenme sözü olarak kullanılır.
kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur * bir kimse veya bir şey yok olunca değer kazanır.
kör satıcının kör alıcısı olur * “herkes dengiyle işyapar” anlamında kullanılır.
kör sıçan * Köstebek.
kör şans * Kötü talih.
kör şeytan * Kötü kader.
kör şeytandan bulmak * ilenme sözü olarak kullanılır.
kör talih * Kötü kader.
kör tapa * Borunun kullanılmayan veya kullanılması istenilmeyen deliğine takılan dişli tapa.
kör topal * Yarım yamalak, iyi kötü idare edecek biçimde.
kör uçuş * Uçağıkaranlıkta veya sis içinde sadece uçuşaletlerini kullanarak yönetme.
kör yılan * Kör yılangillerden, solucanla beslenen, yılana benzer, ayaksız bir sürüngen (Typhlops vermicularis).
kör yılangiller * Omurgalıhayvanlardan sürüngenler sınıfına giren, bütün sıcak bölgelerde rastlanan, kaygan pullu, 1 m
boyundaki yılanlar familyası.
körcesine * Gerçeklerden büsbütün habersiz olan (olarak), gerçekleri görmeyen (görmeyerek).
kördüğüm * Çözülemeyen, ilmiksiz düğüm.
* Çözülmesi hemen hemen imkânsız olan sorun.
köre * Karınca yuvası.
* Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği.
körebe * Gözleri bağlı olan ebenin, oyuna katılan öteki çocuklarıyakalamaya çalıştığıçocuk oyunu.
köreliş * Körelmek işi veya biçimi.
körelme * Körelmek işi.
* Görevi kalmadığı için veya başka sebeplerle bir organın beslenemeyerek küçülmesi, dumur.
körelmek * Keskinliğini yitirmek.
* Suyu çekilmek.
* (ateşveya ışık için) Sönecek duruma gelmek.
* Değer, önem veya yeteneğini yitirmek.
* Soyu tükenmek.
* Görevi kalmadığı için veya başka sebeplerden dolayı bir organ beslenemeyerek küçülmek, dumura
uğramak.
köreltme * Köreltmek işi.
köreltmek * Körelmesini sağlamak.
* Dumura uğratmak.
* Yeteneğini kaybettirmek.
köreşe * Yerdeki karın yüzünde buz tutmuşolan tabaka.
körfez * Karanın içine sokulmuşdeniz parçası.
* Kuytu, işlek olmayan.
körfezcik * Küçük körfez.
körkütük * Kendini bilmeyecek kadar çok (sarhoş, âşık vb.).
körle yatan şaşıkalkar * değersiz, kötü kimselerle ilişki kuranlar kötü huylar edinirler.
körlemeden * Bilmeden, anlamadan, bilmeksizin.
* Nişan almadan.
körleniş * Köreliş.
körlenme * Bkz. körleşme.
körlenmek * Bkz. körleşmek.
körler mahallesinde ayna satmak * bir şeyi ona hiç ihtiyaç duymayacak olan çevreye götürmek.
körleşme * Körleşmek işi.
körleşmek * Kesmez, işlemez veya yararlanılmaz duruma gelmek.
* Değer, önem veya yeteneğini yitirmişduruma gelmek.
körleştiriş * Körleştirmek işi veya biçimi.
körleştirme * Körleştirme işi.
körleştirmek * Körleşmesine yol açmak.
körletiş * Körletmek işi veya biçimi.
körletme * Körletmek işi.
körletmek * Keskinliğin azalmasına veya yitirilmesine sebep olmak.
* Değer ve yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak.
körlük * Kör olma durumu.
* Kesmez olma durumu.
* Dikkatsizce ve beceriksizce yapılan iş.
* Gerçeği görememe durumu.
* Bitkilerin tomurcuk vermemesi durumu.
Köroğlu * Kocanın karısına verdiği ad.
körpe * (bitki için) Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş, kart karşıtı.
* (insan için) Yeni yetişmekte olan.
* (hayvan için) Büyümemiş.
* Genç, hoş, güzel, yeni yetişmiş, henüz bozulmamış, yıpranmamış.
körpecik * Çok körpe, çok taze.
körpelik * Körpe olma durumu, tazelik, taravet.
körü körüne * Davranışının gerekçesini ve nasıl sonuçlanacağını bilmeden, düşünüp taşınmadan.

Bir yanıt yazın