kör nişancılık | * Hedefi, iyi nişan almasını bilerek değil, rastlantı ile vurma. |
kör nokta | * Kör alan. |
kör ocak | * Çocuksuz aile. |
kör oğlu | * Bkz. Köroğlu. |
kör olası(veya kör olasıca, olsun) | * bir ilenme sözü olarak kullanılır. |
kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur | * bir kimse veya bir şey yok olunca değer kazanır. |
kör satıcının kör alıcısı olur | * “herkes dengiyle işyapar” anlamında kullanılır. |
kör sıçan | * Köstebek. |
kör şans | * Kötü talih. |
kör şeytan | * Kötü kader. |
kör şeytandan bulmak | * ilenme sözü olarak kullanılır. |
kör talih | * Kötü kader. |
kör tapa | * Borunun kullanılmayan veya kullanılması istenilmeyen deliğine takılan dişli tapa. |
kör topal | * Yarım yamalak, iyi kötü idare edecek biçimde. |
kör uçuş | * Uçağıkaranlıkta veya sis içinde sadece uçuşaletlerini kullanarak yönetme. |
kör yılan | * Kör yılangillerden, solucanla beslenen, yılana benzer, ayaksız bir sürüngen (Typhlops vermicularis). |
kör yılangiller | * Omurgalıhayvanlardan sürüngenler sınıfına giren, bütün sıcak bölgelerde rastlanan, kaygan pullu, 1 m boyundaki yılanlar familyası. |
körcesine | * Gerçeklerden büsbütün habersiz olan (olarak), gerçekleri görmeyen (görmeyerek). |
kördüğüm | * Çözülemeyen, ilmiksiz düğüm. * Çözülmesi hemen hemen imkânsız olan sorun. |
köre | * Karınca yuvası. * Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği. |
körebe | * Gözleri bağlı olan ebenin, oyuna katılan öteki çocuklarıyakalamaya çalıştığıçocuk oyunu. |
köreliş | * Körelmek işi veya biçimi. |
körelme | * Körelmek işi. * Görevi kalmadığı için veya başka sebeplerle bir organın beslenemeyerek küçülmesi, dumur. |
körelmek | * Keskinliğini yitirmek. * Suyu çekilmek. * (ateşveya ışık için) Sönecek duruma gelmek. * Değer, önem veya yeteneğini yitirmek. * Soyu tükenmek. * Görevi kalmadığı için veya başka sebeplerden dolayı bir organ beslenemeyerek küçülmek, dumura uğramak. |
köreltme | * Köreltmek işi. |
köreltmek | * Körelmesini sağlamak. * Dumura uğratmak. * Yeteneğini kaybettirmek. |
köreşe | * Yerdeki karın yüzünde buz tutmuşolan tabaka. |
körfez | * Karanın içine sokulmuşdeniz parçası. * Kuytu, işlek olmayan. |
körfezcik | * Küçük körfez. |
körkütük | * Kendini bilmeyecek kadar çok (sarhoş, âşık vb.). |
körle yatan şaşıkalkar | * değersiz, kötü kimselerle ilişki kuranlar kötü huylar edinirler. |
körlemeden | * Bilmeden, anlamadan, bilmeksizin. * Nişan almadan. |
körleniş | * Köreliş. |
körlenme | * Bkz. körleşme. |
körlenmek | * Bkz. körleşmek. |
körler mahallesinde ayna satmak | * bir şeyi ona hiç ihtiyaç duymayacak olan çevreye götürmek. |
körleşme | * Körleşmek işi. |
körleşmek | * Kesmez, işlemez veya yararlanılmaz duruma gelmek. * Değer, önem veya yeteneğini yitirmişduruma gelmek. |
körleştiriş | * Körleştirmek işi veya biçimi. |
körleştirme | * Körleştirme işi. |
körleştirmek | * Körleşmesine yol açmak. |
körletiş | * Körletmek işi veya biçimi. |
körletme | * Körletmek işi. |
körletmek | * Keskinliğin azalmasına veya yitirilmesine sebep olmak. * Değer ve yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak. |
körlük | * Kör olma durumu. * Kesmez olma durumu. * Dikkatsizce ve beceriksizce yapılan iş. * Gerçeği görememe durumu. * Bitkilerin tomurcuk vermemesi durumu. |
Köroğlu | * Kocanın karısına verdiği ad. |
körpe | * (bitki için) Dalından yeni koparılmış, tazeliği üstünde, daha büyümemiş, kart karşıtı. * (insan için) Yeni yetişmekte olan. * (hayvan için) Büyümemiş. * Genç, hoş, güzel, yeni yetişmiş, henüz bozulmamış, yıpranmamış. |
körpecik | * Çok körpe, çok taze. |
körpelik | * Körpe olma durumu, tazelik, taravet. |
körü körüne | * Davranışının gerekçesini ve nasıl sonuçlanacağını bilmeden, düşünüp taşınmadan. |
Kategoriler