Kategoriler
L SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük L Sayfa 1

L * Romen rakamlarıdizisinde 50 sayısını gösterir.
-l * İsimden sıfat türeten ek: yeşil < yaş-ı-l, doğal < doğa-l, yasal < yasa-l vb.
-l * Fiilden isim türeten ek: okul < oku-l, inal < ina-l vb.
-l- * Fiilden fiil türeten ek; edilgen fiil çatılarıkurar: yaz-ı-l-, ver-i-l-, yedir-i-l-, içir-i-l-, düşün-ü-l- vb.
L demiri * Sanayide kullanılan L biçiminde bükülmüşdemir çubuk.
-l-, -al- / -el- * Sıfattan fiil türeten ek: kısa-l-, yüce-l-, sivri-l- vb.
l, L * Türk alfabesinin on beşinci harfi. Le adıverilen bu harf, ses bilimi bakımından ötümlü dişeti-avurt
ünsüzünü gösterir. L ünsüzünün biri art (kalın), öbürü de ön (ince) olmak üzere iki türü vardır.
La * Lântan’ın kısaltması.
* Gam dizisinde “sol” ile “si” arasındaki ses.
* Bu sesi gösteren nota işareti.
-la / -le * İsimden isim türeten ek; yer isimleri yapar.
-la / -le * İsimden fiil türeten ek: su-la-, taş-la-, tuz-la-, göz-le-, gece-le-, hece-le- vb.
lâakal * En azından, hiç olmazsa.
lâbada * Karabuğdaygillerden, dere kıyılarında, sulak çayırlarda kendiliğinden yetişen, çok yıllık ve yapraklarısebze
olarak kullanılan bir bitki, efelek (Rumex petientia).
lâbirent * Çıkışyeri kolaylıkla bulunamayacak kadar karışık koridorları olan yapı.
* İçinden çıkılması güç veya imkânsız durum, sorun.
lâborant * Araştırmalarda, lâboratuvar deneylerinde yardımcı olarak çalıştırılan kimse.
lâborantlık * Lâborantın işi veya mesleği.
lâboratuvar * Bilimsel ve teknik araştırmalar, çalışmalar için gerekli araç ve gereçlerin bulunduğu yer.
* Bkz. dil lâboratuvarı.
lâboratuvar muayenesi * Bir hastalıkta teşhisin konmasıve gereken tedavinin belirlenmesi amacıyla yapılan tahlil ve muayene.
lâbrador * Labrador kıyılarında parlak bir türüne rastlanan, feldspatlar grubundan ve plâjiyoklâz serisinden olan
alüminyum, kalsiyum ve sodyum silikatı.
lâbros * Lâpina balığının büyük cinsi.
lâciverdî * Lâcivert renkli, lâciverde çalan.
lâcivert taşı * İçinde düzgün bir biçimde dağılmışkükürt bulunan sodyumla alüminyum silikatın oluşturduğu değerli,
lâcivert renkli taş.
lâcivert,-di * Koyu mavi renk.
* Koyu mavi renkte olan.
lâcivertlik * Lâcivert renklilik.
lâçin * Bir tür şahin, doğan.
lâçka * Gemi halatının gevşetilip boşa bırakılması.
* Gevşemiş, verimsiz duruma gelmiş, düzeni bozulmuş.
lâçka etmek * bir halatıkoyuverip boşaltmak.
* gevşetmek, bitkin bir duruma getirmek.
lâçka olmak * vida, mil gibi makine bölümleri aşınarak veya yuvaları genişleyerek gevşemek.
* herhangi bir düzen iyi işlemez olmak.
lâçkalaşma * Lâçkalaşmak işi.
lâçkalaşmak * Lâçka olmak.
* Herhangi bir düzen iyi işlemez olmak, gevşemek, bozulmak.
lâçkalık * Laçka olma durumu.
lâden * Lâdengillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen tüylü ve genellikle yapışkan yapraklı, beyaz veya pembe çiçekli,
reçinesi hekimlikte kullanılan bir bitki (Cistus creticus).
* Bu bitkiden elde edilen sürme, rastık.
lâdengiller * İki çeneklilerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, lâden ve benzeri türleri içine alan bir bitki familyası.
lâdenli * Lâden sürmüşolan.
lâdes * Tavuğun lâdes kemiğini iki kişinin birer ucundan tutarak kırması, birinin “aklımda” veya “hatırımda”
demeden bir şeyi ötekinden almasıyla yenilmişsayılarak biten oyun.
lâdes kemiği * Kuşlarda göğüs kemiğinin üstünde iki kanat arasında bulunan V biçimindeki ince kemik.
lâdes oyunu * Bkz. lâdes.
lâdes tutuşmak * tavuğun lâdes kemiğini birer ucundan karşılıklıtutup kırarak lâdes oyununa başlamak.
lâdin * Çamgillerden, 50-60 m kadar yükseklikte olan, düz gövdeli, kozalağıaşağıya doğru sarkık, kerestesi ve
reçinesi çok beğenilen, çam türüne çok yakın bir orman ağacı(Picea).
lâdinî * Din dışı.
lâedri * Yazarı bilinmeyen, anonim.
* Bilinemezci.
lâedriye * Bilinemezcilik.
lâf * Söz, lâkırdı.
* Sonuçsuz, yararı olmayan söz.
* Konuşma.
* Konu, mevzu, bahis.
* “Öyle şey olamaz”, “bu sözün hiçbir değeri yok” anlamında hafifseme yollu kullanılır.
lâf (veya söz) altında kalmamak * kendisini inciten, itham eden veya rahatsız bir duruma düşüren söze gereken karşılığıverip durumu
düzeltmek.
lâf açmak * söz etmek, söz açmak, konuya girmek.
lâf anlamaz * söz dinlemeyip kendi bildiğinde inat eden.
* kaba, aptal (kimse).
lâf anlatmak * sözünü dinletmek, karşıdakini ikna edinceye kadar konuşmak.
lâf aramızda * “söz aramızda, başkaları bilmesin, duymasın” anlamında kullanılır.
lâf atmak * söyleşmek, konuşmak.
* uzaktan, dolayısıyla dokunacak söz söyleyip işittirmek.
* sözle sarkıntılık etmek.

Bir yanıt yazın