L | * Romen rakamlarıdizisinde 50 sayısını gösterir. |
-l | * İsimden sıfat türeten ek: yeşil < yaş-ı-l, doğal < doğa-l, yasal < yasa-l vb. |
-l | * Fiilden isim türeten ek: okul < oku-l, inal < ina-l vb. |
-l- | * Fiilden fiil türeten ek; edilgen fiil çatılarıkurar: yaz-ı-l-, ver-i-l-, yedir-i-l-, içir-i-l-, düşün-ü-l- vb. |
L demiri | * Sanayide kullanılan L biçiminde bükülmüşdemir çubuk. |
-l-, -al- / -el- | * Sıfattan fiil türeten ek: kısa-l-, yüce-l-, sivri-l- vb. |
l, L | * Türk alfabesinin on beşinci harfi. Le adıverilen bu harf, ses bilimi bakımından ötümlü dişeti-avurt ünsüzünü gösterir. L ünsüzünün biri art (kalın), öbürü de ön (ince) olmak üzere iki türü vardır. |
La | * Lântan’ın kısaltması. |
lâ | * Gam dizisinde “sol” ile “si” arasındaki ses. * Bu sesi gösteren nota işareti. |
-la / -le | * İsimden isim türeten ek; yer isimleri yapar. |
-la / -le | * İsimden fiil türeten ek: su-la-, taş-la-, tuz-la-, göz-le-, gece-le-, hece-le- vb. |
lâakal | * En azından, hiç olmazsa. |
lâbada | * Karabuğdaygillerden, dere kıyılarında, sulak çayırlarda kendiliğinden yetişen, çok yıllık ve yapraklarısebze olarak kullanılan bir bitki, efelek (Rumex petientia). |
lâbirent | * Çıkışyeri kolaylıkla bulunamayacak kadar karışık koridorları olan yapı. * İçinden çıkılması güç veya imkânsız durum, sorun. |
lâborant | * Araştırmalarda, lâboratuvar deneylerinde yardımcı olarak çalıştırılan kimse. |
lâborantlık | * Lâborantın işi veya mesleği. |
lâboratuvar | * Bilimsel ve teknik araştırmalar, çalışmalar için gerekli araç ve gereçlerin bulunduğu yer. * Bkz. dil lâboratuvarı. |
lâboratuvar muayenesi | * Bir hastalıkta teşhisin konmasıve gereken tedavinin belirlenmesi amacıyla yapılan tahlil ve muayene. |
lâbrador | * Labrador kıyılarında parlak bir türüne rastlanan, feldspatlar grubundan ve plâjiyoklâz serisinden olan alüminyum, kalsiyum ve sodyum silikatı. |
lâbros | * Lâpina balığının büyük cinsi. |
lâciverdî | * Lâcivert renkli, lâciverde çalan. |
lâcivert taşı | * İçinde düzgün bir biçimde dağılmışkükürt bulunan sodyumla alüminyum silikatın oluşturduğu değerli, lâcivert renkli taş. |
lâcivert,-di | * Koyu mavi renk. * Koyu mavi renkte olan. |
lâcivertlik | * Lâcivert renklilik. |
lâçin | * Bir tür şahin, doğan. |
lâçka | * Gemi halatının gevşetilip boşa bırakılması. * Gevşemiş, verimsiz duruma gelmiş, düzeni bozulmuş. |
lâçka etmek | * bir halatıkoyuverip boşaltmak. * gevşetmek, bitkin bir duruma getirmek. |
lâçka olmak | * vida, mil gibi makine bölümleri aşınarak veya yuvaları genişleyerek gevşemek. * herhangi bir düzen iyi işlemez olmak. |
lâçkalaşma | * Lâçkalaşmak işi. |
lâçkalaşmak | * Lâçka olmak. * Herhangi bir düzen iyi işlemez olmak, gevşemek, bozulmak. |
lâçkalık | * Laçka olma durumu. |
lâden | * Lâdengillerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen tüylü ve genellikle yapışkan yapraklı, beyaz veya pembe çiçekli, reçinesi hekimlikte kullanılan bir bitki (Cistus creticus). * Bu bitkiden elde edilen sürme, rastık. |
lâdengiller | * İki çeneklilerden, Akdeniz ülkelerinde yetişen, lâden ve benzeri türleri içine alan bir bitki familyası. |
lâdenli | * Lâden sürmüşolan. |
lâdes | * Tavuğun lâdes kemiğini iki kişinin birer ucundan tutarak kırması, birinin “aklımda” veya “hatırımda” demeden bir şeyi ötekinden almasıyla yenilmişsayılarak biten oyun. |
lâdes kemiği | * Kuşlarda göğüs kemiğinin üstünde iki kanat arasında bulunan V biçimindeki ince kemik. |
lâdes oyunu | * Bkz. lâdes. |
lâdes tutuşmak | * tavuğun lâdes kemiğini birer ucundan karşılıklıtutup kırarak lâdes oyununa başlamak. |
lâdin | * Çamgillerden, 50-60 m kadar yükseklikte olan, düz gövdeli, kozalağıaşağıya doğru sarkık, kerestesi ve reçinesi çok beğenilen, çam türüne çok yakın bir orman ağacı(Picea). |
lâdinî | * Din dışı. |
lâedri | * Yazarı bilinmeyen, anonim. * Bilinemezci. |
lâedriye | * Bilinemezcilik. |
lâf | * Söz, lâkırdı. * Sonuçsuz, yararı olmayan söz. * Konuşma. * Konu, mevzu, bahis. * “Öyle şey olamaz”, “bu sözün hiçbir değeri yok” anlamında hafifseme yollu kullanılır. |
lâf (veya söz) altında kalmamak | * kendisini inciten, itham eden veya rahatsız bir duruma düşüren söze gereken karşılığıverip durumu düzeltmek. |
lâf açmak | * söz etmek, söz açmak, konuya girmek. |
lâf anlamaz | * söz dinlemeyip kendi bildiğinde inat eden. * kaba, aptal (kimse). |
lâf anlatmak | * sözünü dinletmek, karşıdakini ikna edinceye kadar konuşmak. |
lâf aramızda | * “söz aramızda, başkaları bilmesin, duymasın” anlamında kullanılır. |
lâf atmak | * söyleşmek, konuşmak. * uzaktan, dolayısıyla dokunacak söz söyleyip işittirmek. * sözle sarkıntılık etmek. |
Kategoriler