mahfi | * Gizli, saklanmış. |
mahfil | * Toplantıyeri. * Toplanmışkimseler. * Camilerde parmaklıkla ayrılmışyüksek yer. |
mahfuz | * Saklanmış, korunmuş, korunan, saklı. |
mahfuzen | * Gözaltında olarak. |
mahıv | * Yok etme, yok olma. |
mahir | * Becerikli. * Uzman, işini iyi bilen, usta. |
mahirane | * Becerikli bir biçimde, becerikli olarak, ustaca. |
mahitap | * Bkz. Mehtap. |
mahiye | * Aylık. * Aylık olarak. |
mahiyet | * Nitelik, vasıf, öz, asıl, esas. * İç yüz. |
mahkeme | * Bir yargıçtan veya bazen savcıve yargıçlardan oluşan bir kurulun, yargı görevini yerine getirdikleri yargı yeri. * Dava, duruşma, mahkeme. |
mahkeme duvarı | * Bkz. yüzü mahkeme duvarı. |
mahkeme kadıya mülk değil | * hiçbir kimse, bulunduğu kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalmaz. |
mahkeme kapısı | * Mahkeme. |
mahkeme kararı | * Dava sonunda açıklanan karar, hüküm. |
mahkeme masrafı | * Mahkeme açılırken ödenen ücret ile avukatlık giderleri. |
mahkemede dayısı olmak | * yüksek bir makamda koruyucusu, kayırıcısı bulunmak. |
mahkemeleşme | * Mahkemeleşmek işi veya durumu. |
mahkemeleşmek | * Karşılıklı olarak birbirini dava etmek. |
mahkemeli | * Mahkemeye düşmüş, davalı. |
mahkemelik | * Mahkemede yargılanması, çözümlenmesi gereken. |
mahkemelik olmak (biri başkasıyla) | * mahkemeye düşmek. |
mahkemeye düşmek | * anlaşmazlık konusu mahkemeye götürülmek. |
mahkûk | * Kazılmış, hakkedilmiş. |
mahkûkât | * Kazılmış, hakkedilmişşeyler. |
mahkûm | * Hüküm giymiş, hükümlü. * Zorunda olan, mecbur. * Kötü bir sonuca varmasıkaçınılmaz olan. * Hüküm giymişkimse. |
mahkûm etmek | * hüküm giydirmek. * kötü bir duruma sürüklemek. * mecbur etmek. |
mahkûm olmak | * hüküm giymek. * kötü bir duruma düşmek. * mecbur olmak. |
mahkûmane | * Mahkûm gibi, mahkûmmuş casına. |
mahkûmiyet | * Hüküm giymişolma durumu. * Hüküm giyilen süre. |
mahlâs | * Bir kimsenin ikinci adı. * Şairlerin eserlerinde kullandıklarıtakma ad. |
mahlep | * Gülgillerden, 6-10 m yüksekliğinde bir ağaç, kokulu kiraz, idris ağacı(Prunus mahaleb). * Bu ağacın bahar olarak kullanılan, nohut büyüklüğündeki yemişi. |
mahlûk | * Yaratık, yaratılmış. |
mahlûkat | * Yaratıklar. |
mahlûl | * Hallolmuş, çözülmüş, dağılmış. * Eriyik. * Mirasçısı olmayan bir kimseden hükûmete kalan (mülk). |
mahlût | * Katışık. * Karışım. |
mahmude | * Çit sarmaşığı gillerden, yaprakları ok ucu biçiminde, çiçekleri soluk sarırenkte, 50-100 cm boyunda, çok yıllık ve otsu bir bitki (Convolvulus scammonia). * Bu bitkinin köklerinden çıkarılan, hekimlikte kullanılan, reçineye benzer bir madde. |
mahmudiye | * Bugün süs altını gibi kullanılan, II. Mahmut zamanında basılmış, ince altın sikke. |
mahmul | * Yüklü, dolu. * Yükletilmiş. * Yüklem. |
mahmul olmak | * dolu bulunmak. |
mahmur | * Sarhoşluğun sebep olduğu sersemlik içinde olan. * Uykudan sonra üzerinde sersemlik, ağırlık bulunan. * Süzgün, dalgın bakışlı(göz). |
mahmur bakış | * Yumuşak, süzgün bakış. |
mahmur çiçeği | * Çiğdem. |
mahmurlaşma | * Mahmurlaşmak işi veya durumu. |
mahmurlaşmak | * Mahmur bir duruma gelmek. |
mahmurluk | * İçki içmiş bir kimsenin duyduğu başağrısıve sersemlik, ayıltı. * Uykudan sonra duyulan ağırlık ve sersemlik. |
mahmuz | * Çizmenin veya potinin arkasına takılan ve binek hayvanlarınıdürtüp hızlandırmaya yarayan demir veya çelik parça. * Tavukgillerin ve bazıkuşların ayaklarıardında bulunan, boynuz yapısındaki sivri uzantı. * Eski tür savaşgemilerinde su kesimi altında, ileriye doğru uzanan, karşısındaki gemiyi batırabilen uzantı. * Köprü ayaklarında, basıncıazaltmak için suyun geldiği ve gittiği yanlardaki çıkıntı. |
mahmuz çiçeği | * İki çenekliler familyasından Akdeniz bölgesinde yetişen kırmızı, pembe veya beyaz çiçekler açan iki yıllık otsu bir bitki (Centranthus). |
mahmuzlama | * Mahmuzlamak işi. |
mahmuzlamak | * Mahmuzla dürtmek. |
Kategoriler