Kategoriler
M SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük M Sayfa 27

meccanen * Parasız olarak, bedava.
meccanî * Parasız olarak, bedava.
-mece * Bkz. -maca/-mece.
mecelle * Kitap.
* Fıkıh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadı bir araya getiren, Tanzimattan sonra hazırlanmışolan, yasa
yerine kullanılan eser.
mecidit * Uranyum ve kalsiyum hidratlıdoğal sülfatı.
mecidiye * OsmanlıDevletinde 1840 yılında basılmış, 20 kuruşdeğerinde olan gümüşsikke.
meclis * Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantıve bu toplantının yapıldığıyer, şura.
* Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için bir araya gelmişkimseler topluluğu.
* (özel ad olarak) Türkiye Büyük Millet Meclisinin kısaltılmışı.
* Dostlar toplantısı.
meclis araştırması * Belli bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bilgi edinmek için yapılan inceleme.
meclis kurmak * birkaç kişi konuşmak veya eğlenmek için toplanmak.
meclisara * Güzel konuşan, kendini toplantılarda konuşmasıyla sevdiren (kişi).
meclûp * Tutkun.
mecmu * Bir araya getirilmiş, toplanmış, bütün, hep.
* Toplam.
mecmua * Dergi.
mecmuacı * Dergi işleriyle uğraşan kimse.
mecmuacılık * Dergi işleriyle uğraşma.
mecnun * Sevdadan ötürü kendini kaybetmiş.
* Çılgın, deli.
mecnun olmak * sevda sebebiyle kendini kaybetmek.
* delirmek, çıldırmak.
mecnunane * Çılgın gibi, çılgınca olan.
* Çılgın bir biçimde.
mecnunca * Mecnun gibi, deli gibi; delice.
mecra * (akar sularda) Yatak, akak, su yolu.
* Bir işin gidişi, bir olayın doğrultusu.
mecrasıdeğişmek * (bir iş, bir olay için) gidişi, yönü, doğrultusu değişmek.
mecruh * Yaralı, yaralanmışolan (kimse).
* İncinmişolan (kimse).
Mecus * Ateş, inek, timsah vb.ne tapan kimseler.
* Zerdüşt dininde olanlar.
Mecusî * Mecus dininden olan kimse, Zerdüştî.
Mecusîlik * Mecusî dini veya Mecusî topluluğu.
meczup * Tanrıaşkıyla aklınıyitirmişkimse.
* Aklınıyitirmiş, deli, sapık.
meç * Süngü gibi yalnız batırılarak yaralamaya yarayan, kısa, düz ve ensiz kılıç.
meç * Saçın küçük tutamlar biçiminde değişik renklerde boyanmışdurumu.
-meç * Bkz. -maç / -meç.
meçhul * Bilinmeyen, bilinmedik.
* Edilgen (fiil).
meçhulât * Bilinmeyen, anlaşılmayan şeyler, meçhuller.
medar * Dönence.
* Dayanak, yardımcı.
medar olmak * yardımı, yararlığıdokunmak.
medarı iftihar * Övünülen, onur duyulan, iftihar edilen şey veya kimse.
medcezir * Bkz. meddücezir, gelgit.
meddah * Taklitler yaparak, hoşhikâye anlatarak halkıeğlendiren sanatçı.
* Öven, aşırıövgüde bulunan kimse.
meddahlık * Meddah sanatı, meddahın işi.
* Övücülük.
meddücezir * Bkz. gelgit.
-meden * Bkz. -madan / -meden.
medenî * Kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş, uygar.
Medenî Kanun * Yurttaşlar yasası.
medenî nikâh * Nüfus idaresince kabul edilen ve yasalara göre yapılan resmî evlenme işlemi.
medenîleşme * Uygarlaşma.
medenîleşmek * Uygarlaşmak.
medenîleştirme * Medenîleştirmek işi veya durumu.
medenîleştirmek * Medenî duruma getirmek, medeniyet seviyesini yükseltmek.
medenîlik * Uygarlık.
medeniyeci * Medenî hukuk dersini veren öğretim üyesi.
medeniyet * Uygarlık.
medeniyetçilik * Medeniyet yanlısı olma durumu.

Bir yanıt yazın