meccanen | * Parasız olarak, bedava. |
meccanî | * Parasız olarak, bedava. |
-mece | * Bkz. -maca/-mece. |
mecelle | * Kitap. * Fıkıh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadı bir araya getiren, Tanzimattan sonra hazırlanmışolan, yasa yerine kullanılan eser. |
mecidit | * Uranyum ve kalsiyum hidratlıdoğal sülfatı. |
mecidiye | * OsmanlıDevletinde 1840 yılında basılmış, 20 kuruşdeğerinde olan gümüşsikke. |
meclis | * Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantıve bu toplantının yapıldığıyer, şura. * Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için bir araya gelmişkimseler topluluğu. * (özel ad olarak) Türkiye Büyük Millet Meclisinin kısaltılmışı. * Dostlar toplantısı. |
meclis araştırması | * Belli bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bilgi edinmek için yapılan inceleme. |
meclis kurmak | * birkaç kişi konuşmak veya eğlenmek için toplanmak. |
meclisara | * Güzel konuşan, kendini toplantılarda konuşmasıyla sevdiren (kişi). |
meclûp | * Tutkun. |
mecmu | * Bir araya getirilmiş, toplanmış, bütün, hep. * Toplam. |
mecmua | * Dergi. |
mecmuacı | * Dergi işleriyle uğraşan kimse. |
mecmuacılık | * Dergi işleriyle uğraşma. |
mecnun | * Sevdadan ötürü kendini kaybetmiş. * Çılgın, deli. |
mecnun olmak | * sevda sebebiyle kendini kaybetmek. * delirmek, çıldırmak. |
mecnunane | * Çılgın gibi, çılgınca olan. * Çılgın bir biçimde. |
mecnunca | * Mecnun gibi, deli gibi; delice. |
mecra | * (akar sularda) Yatak, akak, su yolu. * Bir işin gidişi, bir olayın doğrultusu. |
mecrasıdeğişmek | * (bir iş, bir olay için) gidişi, yönü, doğrultusu değişmek. |
mecruh | * Yaralı, yaralanmışolan (kimse). * İncinmişolan (kimse). |
Mecus | * Ateş, inek, timsah vb.ne tapan kimseler. * Zerdüşt dininde olanlar. |
Mecusî | * Mecus dininden olan kimse, Zerdüştî. |
Mecusîlik | * Mecusî dini veya Mecusî topluluğu. |
meczup | * Tanrıaşkıyla aklınıyitirmişkimse. * Aklınıyitirmiş, deli, sapık. |
meç | * Süngü gibi yalnız batırılarak yaralamaya yarayan, kısa, düz ve ensiz kılıç. |
meç | * Saçın küçük tutamlar biçiminde değişik renklerde boyanmışdurumu. |
-meç | * Bkz. -maç / -meç. |
meçhul | * Bilinmeyen, bilinmedik. * Edilgen (fiil). |
meçhulât | * Bilinmeyen, anlaşılmayan şeyler, meçhuller. |
medar | * Dönence. * Dayanak, yardımcı. |
medar olmak | * yardımı, yararlığıdokunmak. |
medarı iftihar | * Övünülen, onur duyulan, iftihar edilen şey veya kimse. |
medcezir | * Bkz. meddücezir, gelgit. |
meddah | * Taklitler yaparak, hoşhikâye anlatarak halkıeğlendiren sanatçı. * Öven, aşırıövgüde bulunan kimse. |
meddahlık | * Meddah sanatı, meddahın işi. * Övücülük. |
meddücezir | * Bkz. gelgit. |
-meden | * Bkz. -madan / -meden. |
medenî | * Kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş, uygar. |
Medenî Kanun | * Yurttaşlar yasası. |
medenî nikâh | * Nüfus idaresince kabul edilen ve yasalara göre yapılan resmî evlenme işlemi. |
medenîleşme | * Uygarlaşma. |
medenîleşmek | * Uygarlaşmak. |
medenîleştirme | * Medenîleştirmek işi veya durumu. |
medenîleştirmek | * Medenî duruma getirmek, medeniyet seviyesini yükseltmek. |
medenîlik | * Uygarlık. |
medeniyeci | * Medenî hukuk dersini veren öğretim üyesi. |
medeniyet | * Uygarlık. |
medeniyetçilik | * Medeniyet yanlısı olma durumu. |
Kategoriler