medeniyetsiz | * Uygarlaşmamış. |
medeniyetsizlik | * Medeniyetsiz olma durumu. |
medet | * Yardım, imdat. * Yardım et, imdat. |
medet Allah! | * zor bir durumda bulunulurken söylenir. |
medet ummak (veya beklemek) | * yardım beklemek. |
medhüsenâ | * Övgü. |
medih | * Bkz. meth. |
Medine dilencisi | * üstü başıperişan, kötü giyimli insanlar için söylenir. |
Medine kurdu | * İnsan ve birçok başka memelinin, deri altıkatılgan dokusunda yaşayan sıcak ülkeler solucanı(Filaria medinensis). |
mediyastin | * Göğsün, yanlardan akciğerler, önden göğüs kemiği, arkadan omurga ile sınırlanan orta bölgesi. |
medlûl | * Anlam. |
medrese | * İslâm ülkelerinde, genellikle İslâm dini kurallarına uygun bilgilerin okutulduğu yer. * Fakülte. |
medreseli | * Medrese öğrencisi. |
medreseye düşmek | * içinden çıkılmaz boştartışmaların konusu olmak. |
medüz | * Denizanası. |
medya | * Büyük iletişim ve yayın organlarının bütününe verilen ad. * İletişim ortamı, iletişim araçları, kitle iletişim araçlarının tümü. |
medya camiası | * Bkz. basın dünyası. |
medya maydonozu | * Televizyonlarda sık sık programlara katılarak kendinden söz ettiren kimse. |
medya starı | * Kitle iletişim araçlarında çok sık yer alan, görünen kimse, medya yıldızı. |
medyacı | * Medya görevlisi. |
medyatik | * İletişim araçlarına özgü, iletişim araçlarıyla ilgili. |
medyum | * Ruh ötesi iletişim kurma deneylerinde, ruhlarla insanlar arasında aracılık ettiğini ileri süren kimse. |
medyumluk | * Medyum olma durumu. |
medyun | * Verecekli, borçlu. |
medyun olmak | * kendini borçlu hissetmek. |
mefahir | * Övünülecek şeyler, övünceler. |
mefharet | * Övünme, övünce, iftihar etme. |
mefhum | * Kavram. |
mefhumcu | * Mefhumlara bağlıkalan kimse. |
mefhumculuk | * Mefhumcunun işi. |
mefkûre | * Ülkü, ideal. |
mefkûreci | * Mefkûre sahibi olan. |
mefkûrecilik | * Mefkûre sahibi olma işi veya görevi. |
meflûç | * İnmeli, felçli. |
mefret | * Kocaman, iri, büyük, muazzam. |
mefruş | * Döşeli. |
mefruşat | * Ev döşemek için gerekli eşya, döşeme. |
mefruşatçı | * Mefruşat satan kimse, döşemeci. |
mefruşatçılık | * Mefruşatçının işi. |
mefsuh | * Feshedilmiş, kaldırılmış, dağıtılmış, bozulmuş. |
meftun | * Tutkun, gönül vermiş, vurulmuş. |
meftun etmek | * kendine bağlamak. |
meftun olmak | * tutulmak, gönül vermek, vurulmak. |
meftuniyet | * Meftunluk. |
meftunluk | * Tutkunluk, gönül vermişlik. |
mef’ul | * Yapılmış, işlenmiş. * Bir işin etkisinde olan. * Tümleç. |
mega | * Bir birimin önüne geldiğinde, bu birimi bir milyonla çarpan ön ek, dev, devasa. KısaltmasıM. |
mega store | * 343 Büyük mağaza. |
megafon | * Sesi büyütüp uzağa iletmeye yarayan koni biçiminde alet. |
megahertz | * Değeri bir milyon hertz olan frekans birimi. KısaltmasıMHz. |
Kategoriler