mensur şiir | * Şiir yönü ağır basan düz yazı, şiirce. |
menşe | * Başlangıç, bir şeyin çıktığıyer, köken, kaynak, sebep. |
menşe şahadetnamesi | * Bkz. köken belgesi. |
menşeli | * Kökeni olan, kökenli. |
Menşevik | * Menşeviklik yanlısı olan kimse. |
Menşeviklik | * Rus sosyalizmi içinde Bolşevikliğe karşıt olarak gelişen akım. |
menşur | * Yayılmış, dağıtılmış, neşredilmiş. * Biçme. * Padişah tarafından verilen vezirlik, beylerbeyilik veya başka bir unvanı gösteren bir ferman türü. |
menteşe | * Bir mille birbirine tutturulmuş, biri sabit, öbürü hareketli iki parçadan oluşmuşmetal parça, reze. |
mentol | * Nane kokusu. * Nane ruhunda görülen CHO formüllü alkol billûru. |
mentollü | * İçinde mentol bulunan. |
menus | * Alışılmışolan. * Yabancılık çekmeyen, alışmış, alışık. |
menü | * Yenecek yemeklerin listesi, mönü. * Sofraya çıkarılacak yemeklerin hepsi. |
menüsküs | * Menisk. |
menzil | * Yolculukta dinlenmek amacıyla durulan yer, konak. * İki konak arasındaki uzaklık. * Bir merminin ulaşabildiği uzaklık, erim. * Ordunun cephe gerisi işlerinin bütünü. * Bir günlük yol. * At değiştirmek veya konaklamak için kervanların ve posta tatarlarının indikleri bina veya han. * Ok atma yarışlarında erişilen mesafe. |
menzil atmak | * ok atışyarışmalarında rekor kırmak. |
menzil dikmek | * atılan ok ile kırılan rekorun yerini belirten taşdikmek. |
menzilci | * Uzak yerlere menzil beygirleriyle giden posta tatarı. |
menzilci beygiri gibi koşmak | * durup dinlenmeden çalışmak. |
menzile | * Aşama, kerte, yükseklik derecesi. |
mepsuten | * Yayılmış, açılmış. |
mera | * Çayırlık, otlak. |
mera bitkileri | * Meralarda kendiliğinden yetişen veya sun’î olarak yetiştirilen, yem değeri olan veya olmayan tüm bitki türleri. |
merak | * Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek. * Bir şeyi edinmek, yapmak, bir şeyle uğraşmak isteği. * Düşkünlük, heves. * Kaygı, tasa. |
merak etme! (k kalın okunur) | * kaygılanma!. |
merak etmek (k kalın okunur) | * anlamak veya öğrenmek istemek. * kaygılanmak. |
merak getirmek | * kara sevdaya tutulmak. |
merak olmak | * anlamak veya öğrenmek istemek. |
merak sarmak (duymak veya salmak) | * bir şeyi edinmek, yapmak veya onunla uğraşmak isteğine kapılmak, bir şeye eğilim duymak. |
meraka düşmek | * kaygılanmak. |
merakına dokunmak (veya merakına mucip olmak ) | * ilgisini çekmek. |
merakınıuyandırmak | * merak etmesine sebep olmak, meraklanmak. |
meraklandırma | * Meraklandırmak işi. |
meraklandırmak | * Meraklanmasına yol açmak, kaygılandırmak, tasalandırmak. |
meraklanış | * Meraklanmak işi veya biçimi. |
meraklanma | * Meraklanmak işi. |
meraklanmak | * Kaygılanmak, üzülmek, tasalanmak, sebebini anlamak için çaba harcamak. |
meraklı | * Her şeyi anlamak ve bilmek isteyen, mütecessis. * Bir şeye çok düşkün olan, sürekli onunla uğraşan. * Titiz. * Kaygılı. * Bir şeye düşkün olan kimse. * Kendisini ilgilendirmeyen bir konuda bilgi sahibi olmaya çalışan kimse. |
meraksız | * Anlamak, öğrenmek isteğini duymayan. * Kaygısız, aldırışsız. |
meraksızlık | * Meraksız olma durumu. |
merakta bırakmak | * kaygı içinde bırakmak. |
merakta kalmak | * kaygı içinde olmak. |
meraktan çatlamak | * çok kaygılanmak. * bir şeyi öğrenmek isteğini aşırıölçüde duymak. |
meral | * Maral, dişi geyik. |
meram | * İstek, amaç, gaye, maksat. |
meram anlatmak (veya meramınıanlatmak) | * isteğini, derdini anlatmak. |
meram etmek | * üstüne düşmek, yapmak istemek. |
merasim | * Tören. * (resmî işler için) Yol yöntem, yol yordam. |
merasim salonu | * Bkz. tören salonu. |
merasimli | * Kurallara, törelere aşırı bağlı olan. |
merasimsiz | * Törensiz. * Resmî davranıştan uzak, yalın, sade. |
Kategoriler