Kategoriler
M SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük M Sayfa 38

meryemana dikeni * 343 deve dikeni.
meryemana kuşağı * Gök kuşağı, yağmur kuşağı.
meryemanaeldiveni * Çan çiçeğinin bir türü (Campanula medium).
merzengûş * Mercanköşk.
mesabe * Derece, değer, rütbe.
mesabesinde * yerinde, değerinde, hükmünde.
mesafe * Ara, uzaklık.
* İlişkilerde çok içten olmama durumu, resmiyet.
mesafe bırakmak (veya koymak) * ilişkilerde samimî olmamak.
mesafeli * Arası olan, uzaklığı bulunan.
* İlişkilerde içtenliğe yer vermeyen.
mesafelik * Aralık.
mesaha * Yeri ölçme.
* Yüz ölçümü.
mesai * Çalışma, emek.
mesai saati * Çalışma saatleri, işzamanı.
mesai yapmak (veya mesaiye kalmak) * bir işyerinde, yasal günlük işsüresi dışında ek bir ücretle fazla çalışmak.
mesaj * Bir devlet büyüğünün, bir sorumlunun belirli bir olay veya durum dolayısıyla ilgililere gönderdiği bildiri.
* Yazıveya sözle verilen, gönderilen bilgi; bildirme yazısı, ileti.
* Yazıveya sözle anlatılmasıamaçlanan duygu veya düşünce.
mesaj bırakmak * (yazıveya sözle) bilgi vermek.
mesamat * Cilt üzerindeki küçük delikler, gözenekler.
mesame * Gözenek.
mesane * İdrar torbası, kavuk.
mescit * Cami.
* İçinde cuma ve bayram namazıkılınmayan, minaresiz, küçük cami.
mesel * Örnek alınacak söz.
* Atasözü.
* Eğitici hikâye veya masal.
mesel olmak * (söz, cümle, dize vb.) atasözü durumuna gelmek.
meselâ * Söz gelişi, söz gelimi, örneğin.
mesele * Sorun.
* Problem.
* Güç iş.
mesele çıkarmak * üzüntü verecek veya içinden güç çıkılır bir durum yaratmak.
mesele yapmak * önemsiz bir şeyi önemli bir sorun durumuna getirmek.
mesele yok! * herhangi bir güçlük yok!.
mesen * Sanat ve bilim adamlarınıkoruyan kimse.
meserret * Sevinç.
meserretle * Sevinçle.
meses * Hayvanlarıdürtmekte kullanılan, ucu demirli değnek, üvendire.
mesh * Bir şeyi elle sıvazlama.
* Abdest alırken ıslak eli başa ve meste sürme.
meshetme * Meshetmek işi.
meshetmek * Abdest alırken ıslak eli başa ve meste sürmek.
Mesih * İsa Peygamber’e verilen adlardan biri.
mesire * Gezinti yeri, gezilecek yer.
mesirelik * Gezmeye elverişli yer, mesire yeri.
mesken * Konut, ikametgâh.
mesken tutmak * yerleşmek.
meskenet * Miskinlik, beceriksizlik.
* Yoksulluk, fakirlik.
Mesket Türkleri * 343 Ahıska Türkleri.
meskûkât * Sikkeler, metal paralar.
meskûn * İnsan oturan, şeneltilmiş(yer).
* Yurt edinilmiş(yer).
meskûn kılmak * bir yeri şeneltmek.
meskûn mahal * Yerleşim merkezi.
meskût * Söylenmemiş.
meskût geçmek * söylemeden geçmek.
meskût kalmak * konuşulmamak.
mesleğinin eri olmak * işinin uzmanıveya ustası olmak.
meslek * Bir kimsenin geçimini sağlamak için yaptığısürekli iş.
* Uğraş.
* Çığır, okul, ekol.
* Birbirine bağlı bilimsel veya felsefî düşünceler birliği; bir fikir çevresinde toplanmışçeşitli bilgiler, dizge,
sistem.

Bir yanıt yazın