meşecik | * Bkz. Kurtluca. |
meşelik | * Meşe korusu veya meşe ormanı. |
meşgale | * Uğraşılan şey, işgüç, uğraşı. |
meşgul | * Bir işle uğraşan, işgörmekte olan. * Çalışır, kullanılır durumda olan, dolu. |
meşgul etmek | * vaktini almak. * uğraştırmak. * oyalamak. |
meşgul olmak | * vaktini vermek, uğraşmak, oyalanmak. |
meşguliyet | * Meşgul olma, uğraşma durumu. * Uğraş. |
meşher | * Sergi. |
meşhet | * Şehit düşülen yer veya şehidin gömüldüğü yer. |
meşhur | * Ünlü, tanınmış, herkesçe bilinen, angın. * Ünlü, tanınmışkimse. |
meşhur olmak | * ün kazanmak, tanınmak, ün almak, ünlenmek. |
meşhurluk | * Meşhur olma durumu, ünlülük, tanınmışlık. |
meşhut | * “tanık olunan” Görülen, gözle görülmüş, tanık olunmuş. |
meşhut cürümler mahkemesi | * Bkz. suçüstü mahkemesi. |
meşhut suç | * Bkz. suçüstü, cürmümeşhut. |
meşihat | * Şeyhlik. * Şeyhülislâmın makamı, şeyhülislâmlık. |
meşime | * Döl yatağı. * Etene, son, döl eşi. |
meşin | * Sepilenmişkoyun derisi. * Bu deriden yapılmışolan. |
meşin gibi | * kararmışve sertleşmiş(insan derisi). * iyi pişirilmeyip çiğkalmışet. |
meşin suratlı | * Utanmaz, şerefsiz (kimse). |
meşin yuvarlak | * (futbolda) Top. |
meşk | * Bir öğretmenin, aynınıyazmaları için öğrencilerine verdiği yazıörneği. * (yazıve müzikte) Alışmak ve öğrenmek için yapılan çalışma, el alıştırması. * Yazıveya müzik dersi. |
meşk almak | * ders almak. |
meşk etmek | * alışmak veya öğrenmek için çalışmak. |
meşk vermek | * ders vermek. |
meşkûk | * Şüphe uyandıran, şüpheli. |
meşkûr | * Beğenilmiş, övülmüş. |
meşrep | * Yaradılış, huy, karakter, mizaç. * Davranış biçimi. |
meşru | * Yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu. |
meşru müdafaa | * Uğranılan bir saldırıkarşısında kişinin kendisini korumak için başvurduğu yol. |
meşru saymak | * geçerli bulmak. |
meşrubat | * İçilecek şeyler, içecekler. |
meşrubatçı | * Meşrubat hazırlayan, üreten veya satan kimse. |
meşruhat | * Bir maddenin açıklanması için yazılanlar, açıklamalar. |
meşruiyet | * Meşru, geçerli olma durumu. |
meşrulaşma | * Meşrulaşmak işi. |
meşrulaşmak | * Meşru duruma gelmek. |
meşrulaştırma | * Meşrulaştırmak işi. |
meşrulaştırmak | * Meşru duruma getirmek. |
meşrut | * Şarta bağlı, şartlı. |
meşruta | * Satılmamak şartı ile bir kimseye, mirasçılara veya bir kuruluşa verilmişmülk. |
meşruten | * Şarta bağlı olarak. |
meşruten tahliye | * Özgürlüğü bağlayıcıcezanın bir bölümünü iyi hâl ile geçiren hükümlünün, şartlara uymamasıdurumunda yeniden hapsedilmesi şartıyla salıverilmesi. |
meşrutî | * Meşrutiyetle ilgili olan. |
meşrutiyet | * Hükümdarla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet biçimi. * Osmanlıİmparatorluğunda 1876 Anayasasıyla başlayan ve 1918 Mondros Mütarekesine kadar süren ve I. ve II. Meşrutiyet dönemi adlarıyla anılan süre. |
meşrutiyetçi | * Meşrutiyet yanlısı olan kimse. |
meş’um | * Uğursuz, kötü. |
meşveret | * Bir konu hakkında birinin düşüncesini sorma, danışma. |
meşveret etmek | * danışmak. |
met | * Gelgit olayında denizin kabarması. |
Kategoriler