muganni | * Şarkısöyleyen kimse, şarkıcı. |
muganniye | * Şarkıcıkadın. |
mugayeret | * Uygun olmama durumu, uymazlık, aykırılık. |
mugayir | * Uymaz, aykırı. |
muğber | * Gücenmiş, gücenik, küskün. |
muğber olmak | * gücenmek, küsmek. |
muğlâk | * Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık. |
muhabbet | * Sevgi. * Dostça konuşma, yarenlik. |
muhabbet beslemek | * sevgi duymak. |
muhabbet çiçeği | * Muhabbet çiçeğigillerden, ekleri yeşilimtırak beyaz, güzel kokulu bir süs bitkisi (Reseda odorata). |
muhabbet çiçeğigiller | * Ayrıtaç yapraklı, iki çenekli bitkiler sınıfı. |
muhabbet etmek | * karşılıklı, dostça konuşmak. |
muhabbet kuşu | * Papağangillerden, asıl yurdu Avustralya olan, yurdumuzda da kafeslerde üretilen, eşine çok düşkün, sarı, yeşil ve kül rengi tüylü, uzun ve sivri kuyruklu bir kuş(Melopsittacus undulatus). |
muhabbet tellâlı | * Kadınla erkek arasında yolsuz ilişkilere aracılık eden kimse, pezevenk, kavat. |
muhabbetname | * Aşk mektubu. * Arkadaş, dost mektubu. |
muhaberat | * Haberleşmeler, haberleşme dolayısıyla yapılan yazışmalar. |
muhabere | * Haberleşme, yazışma. |
muhabere etmek | * haberleşmek, yazışmak. |
muhabere memuru | * Telgrafçı, haberleşmeyi sağlayan kimse. |
muhabere sınıfı | * Savaşta haberleşme düzeninin kurulmasını, düşmanın elektronik araçlar kullanmasınıengellemeyi veya bunu sınırlandırmayısağlayan yardımcısınıf. |
muhabereci | * Muhabere sınıfından olan asker. |
muhabir | * Basın ve yayın organlarına haber toplayan, bildiren veya yazan kimse. * Herhangi bir kuruluşun çalışmasıyla ilgili olarak, merkezle başka bir ülke arasında bağlantıyısağlayan görevli. |
muhabirlik | * Muhabir olma durumu. * Muhabirin görevi. |
muhaceret | * Göç, göçme. * (yaşamakta olduğu ülkeden) Yabancı bir ülkeye uzun veya kısa süreli yerleşmek için gitme. |
muhaceret etmek | * yaşadığıülkeden ayrılmak. |
muhacim | * Saldıran, saldırıcı. * Futbolda ileri uç oyuncusu. |
muhacir | * Göçmen. |
muhacir arabası | * Üstü ve yanlarıörtülü, dört tekerlekli, yaysız araba. |
muhacir gitmek | * göç etmek. |
muhacir olmak | * göçmen durumuna girmek. |
muhacirlik | * Göçmenlik. |
muhaddep | * Dış bükey, konveks. |
muhaddis | * Hadis ile meşgul olan, Hz. Muhammed’in sözlerini bildirmişolan kimse. |
muhafaza | * Koruma, saklama, korunum. |
muhafaza altına almak | * korumak, saklamak, bir yerde tutmak, kapatmak. |
muhafaza etmek (veya edilmek) | * korumak, saklamak (veya korunmak saklanmak). * olduğu gibi bırakmak, kapatmak (veya bırakılmak, kapatılmak). |
muhafazakâr | * Tutucu. |
muhafazakârlık | * Tutuculuk. |
muhafazalı | * Muhafazası olan. |
muhafazasız | * Muhafazası olmayan. |
muhafız | * Birini veya bir şeyi koruyan, kollayan, gözeten kimse, koruyucu. * Bir kalenin veya bir şehrin önemli yerlerini korumak, düzeni ve güvenliği sağlamakla görevli komutan. |
muhafız alayı | * Devlet başkanlarını, krallarıkorumakla görevli askerî birlik. |
muhafızlık | * Muhafız olma durumu. * Muhafızın görevi. |
muhakeme | * Birbirine karşı olan iki tarafıdinleyerek bir yargıya varma, yargılama. * Bir konuyu zihinde iyice düşünüp inceleyerek karar verme, akıl süzgecinden geçirme, usa vurma, uslamlama. * Bir sorunu çözmek için çıkar yol arama. |
muhakeme etmek | * yargılamak. * akıl süzgecinden geçirmek, düşünmek. |
muhakeme usulü | * Yargıyolu, muhakeme tarzı. |
muhakeme yürütmek | * düşünmek, soruna bir çözüm aramak. |
muhakkak | * Doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş. * Her hâlde ne olursa olsun, kesinlikle. |
muhakkik | * Gerçeği araştıran. * Soruşturucu, soruşturmacı. |
muhal | * Olamaz, olmaz, olmayacak; olması, gerçekleşmesi olanaksız. |
Kategoriler