Kategoriler
M SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük M Sayfa 63

muganni * Şarkısöyleyen kimse, şarkıcı.
muganniye * Şarkıcıkadın.
mugayeret * Uygun olmama durumu, uymazlık, aykırılık.
mugayir * Uymaz, aykırı.
muğber * Gücenmiş, gücenik, küskün.
muğber olmak * gücenmek, küsmek.
muğlâk * Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık.
muhabbet * Sevgi.
* Dostça konuşma, yarenlik.
muhabbet beslemek * sevgi duymak.
muhabbet çiçeği * Muhabbet çiçeğigillerden, ekleri yeşilimtırak beyaz, güzel kokulu bir süs bitkisi (Reseda odorata).
muhabbet çiçeğigiller * Ayrıtaç yapraklı, iki çenekli bitkiler sınıfı.
muhabbet etmek * karşılıklı, dostça konuşmak.
muhabbet kuşu * Papağangillerden, asıl yurdu Avustralya olan, yurdumuzda da kafeslerde üretilen, eşine çok düşkün, sarı,
yeşil ve kül rengi tüylü, uzun ve sivri kuyruklu bir kuş(Melopsittacus undulatus).
muhabbet tellâlı * Kadınla erkek arasında yolsuz ilişkilere aracılık eden kimse, pezevenk, kavat.
muhabbetname * Aşk mektubu.
* Arkadaş, dost mektubu.
muhaberat * Haberleşmeler, haberleşme dolayısıyla yapılan yazışmalar.
muhabere * Haberleşme, yazışma.
muhabere etmek * haberleşmek, yazışmak.
muhabere memuru * Telgrafçı, haberleşmeyi sağlayan kimse.
muhabere sınıfı * Savaşta haberleşme düzeninin kurulmasını, düşmanın elektronik araçlar kullanmasınıengellemeyi veya
bunu sınırlandırmayısağlayan yardımcısınıf.
muhabereci * Muhabere sınıfından olan asker.
muhabir * Basın ve yayın organlarına haber toplayan, bildiren veya yazan kimse.
* Herhangi bir kuruluşun çalışmasıyla ilgili olarak, merkezle başka bir ülke arasında bağlantıyısağlayan
görevli.
muhabirlik * Muhabir olma durumu.
* Muhabirin görevi.
muhaceret * Göç, göçme.
* (yaşamakta olduğu ülkeden) Yabancı bir ülkeye uzun veya kısa süreli yerleşmek için gitme.
muhaceret etmek * yaşadığıülkeden ayrılmak.
muhacim * Saldıran, saldırıcı.
* Futbolda ileri uç oyuncusu.
muhacir * Göçmen.
muhacir arabası * Üstü ve yanlarıörtülü, dört tekerlekli, yaysız araba.
muhacir gitmek * göç etmek.
muhacir olmak * göçmen durumuna girmek.
muhacirlik * Göçmenlik.
muhaddep * Dış bükey, konveks.
muhaddis * Hadis ile meşgul olan, Hz. Muhammed’in sözlerini bildirmişolan kimse.
muhafaza * Koruma, saklama, korunum.
muhafaza altına almak * korumak, saklamak, bir yerde tutmak, kapatmak.
muhafaza etmek (veya edilmek) * korumak, saklamak (veya korunmak saklanmak).
* olduğu gibi bırakmak, kapatmak (veya bırakılmak, kapatılmak).
muhafazakâr * Tutucu.
muhafazakârlık * Tutuculuk.
muhafazalı * Muhafazası olan.
muhafazasız * Muhafazası olmayan.
muhafız * Birini veya bir şeyi koruyan, kollayan, gözeten kimse, koruyucu.
* Bir kalenin veya bir şehrin önemli yerlerini korumak, düzeni ve güvenliği sağlamakla görevli komutan.
muhafız alayı * Devlet başkanlarını, krallarıkorumakla görevli askerî birlik.
muhafızlık * Muhafız olma durumu.
* Muhafızın görevi.
muhakeme * Birbirine karşı olan iki tarafıdinleyerek bir yargıya varma, yargılama.
* Bir konuyu zihinde iyice düşünüp inceleyerek karar verme, akıl süzgecinden geçirme, usa vurma,
uslamlama.
* Bir sorunu çözmek için çıkar yol arama.
muhakeme etmek * yargılamak.
* akıl süzgecinden geçirmek, düşünmek.
muhakeme usulü * Yargıyolu, muhakeme tarzı.
muhakeme yürütmek * düşünmek, soruna bir çözüm aramak.
muhakkak * Doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş.
* Her hâlde ne olursa olsun, kesinlikle.
muhakkik * Gerçeği araştıran.
* Soruşturucu, soruşturmacı.
muhal * Olamaz, olmaz, olmayacak; olması, gerçekleşmesi olanaksız.

Bir yanıt yazın