muvaffakiyetsiz | * Başarısız. |
muvaffakiyetsizlik | * Başarısızlık. |
muvafık | * Uygun. |
muvafık bulma(ma)k | * uygun görme(me)k, kabul etme(me)k. |
muvafık olmak | * uygun düşmek, kabul edilebilir olmak. |
muvahhit | * Tanrı’nın birliğine inanan. |
muvakkat | * Belirli bir zaman süren, sürekli olmayan, geçici, palyatif. |
muvakkaten | * Az bir zaman süresince, geçici olarak, eğreti olarak. |
muvakkit | * Güneşe bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse. |
muvakkithane | * Genellikle büyük camilerin yanında bulunan ve zamanıayarlayan oda. |
muvasala | * Gidip gelme imkânı, ulaşım, erişim. |
muvasalat | * Bir yere ulaşma, varma. |
muvasalat etmek | * varmak, ulaşmak. |
muvaşşah | * Akrostiş. |
muvazaa | * Danışık, danışıklık. |
muvazaalı | * Danışıklı. |
muvazat | * Koşutluk, paralellik. |
muvazene | * Denge. * Dengelemek. |
muvazeneli | * Dengeli, ölçülü. * Davranışlarıölçülü olan. |
muvazenesiz | * Dengesiz, ölsüsüz. * Ne yaptığını bilmeyen, bir sözü bir sözünü, bir davranışı bir başka davranışınıtutmayan. |
muvazenesizlik | * Dengesizlik, ölçüsüzlük. |
muvazi | * Koşut, paralel. |
muvazzaf | * Bir görev ve hizmetle yükümlü olan (kimse). * SilâhlıKuvvetlerde çalışan meslekten subay ve astsubaylarla askerlik hizmetini yapan erler. |
muvazzaf hizmet | * Askerlik çağına girince erkeklerin yapmakla yükümlü bulunduklarıaskerlik görevi. |
muvazzaf subay | * Mesleği askerlik olan subay. |
muvazzaflık | * Muvazzaf olma durumu. |
muylu | * Başka bir parça için dönme ekseni görevini yapan, silindir biçiminde parça. * Bir milin yatağında dönmesini sağlayan bölüm. * Bir top namlusunun iki yanına tutturulan millere verilen ad. |
muylu yatağı | * Top kundağının yanlarında bulunan, silâh muyluların geçmesi için açılmışdelikli bölüm. |
muymul | * Atmaca ve doğana benzeyen bir tür yırtıcıkuş. |
muz | * Muzgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, bir çenekli, çok yıllık bir bitki (Musa sapientum). * Bu bitkinin kendine özgü hoşkokulu, tatlı, besleyici, kalın kabuklu, uzun meyvesi. |
-muz | * -mız / -miz. |
muzaffer | * Üstünlük elde etmiş, zafer kazanmış, yenmiş, utkulu. * Zafer kazanmış, üstünlük elde etmişkimse veya ulus. |
muzaffer olmak | * üstün gelmek, yenmek, zafer kazanmak. |
muzafferane | * Üstün bir biçimde, zafer kazanmışa yaraşır biçimde. |
muzafferiyet | * Üstün gelme, üstünlük, zafer kazanma. |
muzaheret | * Destekleme, yardım etme, arka çıkma. |
muzahir | * Destekleyen, yardım eden, arka çıkan. |
muzgiller | * Sıcak bölgelerde yetişen, özellikle muzları içine alan bir çenekliler familyası. |
muzır | * Sağlığı bozan, zararıdokunan, zararlı. * Yaramaz, cinsel gelişmeye zararlı. * (çocuk için) Her şeyi bozan, karıştıran. |
muzırlaşma | * Muzırlaşmak işi veya durumu. |
muzırlaşmak | * Muzır duruma gelmek. |
muzırlık | * Zararlı olma, zararlı işveya davranışlarda bulunma durumu. * (çocuk için) Zarar verici yaramazlıklar. |
muzip | * Şaka etmekten hoşlanan, takılgan. |
muzipçe | * Muzibe yakışır biçimde, muzip gibi. |
muzipleşme | * Muzipleşmek işi. |
muzipleşmek | * Takılgan davranışta bulunmak. |
muzipliğine uğramak | * aldatılmak, şakaya hedef olmak. |
muziplik | * Takılganlık, yaramazlık. |
muziplik etmek | * bir kimseye şaka yollu sözler söylemek. |
muzlim | * Karanlık. * Gizli, belirsiz. |
Kategoriler