Kategoriler
N SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük N Sayfa 15

nesir * Dilin söz dizimi kurallarına uygun olarak kullanılan anlatım biçimi, manzum olmayan söz ve yazı, düz yazı.
neskafe * Hazır kahve.
nesli tükenmek * bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak.
nesne * Belli bir ağırlığıve hacmi, rengi, maddesi olan her türlü cansız varlık, şey, obje.
* Öznenin dışında kalan her konu, obje.
* Geçişli fiili bütünleyen yalın veya belirtme durumunda bulunan tümleç.
nesne öbeği * Nesneyle ilgili olarak kullanılan kelimelerin bütünü.
nesnel * Nesne ile ilgili, nesneye ilişkin, öznel karşıtı.
* Gerçeğe varmak amacıyla, taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm veren, afakî, objektif.
* Bireyin kişisel görüşünden bağımsız olan, objektif.
nesnelci * Nesnelcilikle ilgili olan.
* Nesnelcilik yanlısı olan kimse, objektivist.
nesnelcilik * Öznel olmayan, yani herkes için geçer, öznenin değil nesnenin gerçekliğine dayanan bilgileri arayan akıl
yolu, objektivizm.
nesnelleşme * Nesnel duruma gelme.
nesnelleşmek * Nesnel duruma gelmek.
nesnellik * Nesnel olma veya nesnelerin gerçeğine dayanma durumu.
nesnesel * Nesneye ilişkin.
nesnesiz * Nesnesi olmayan.
* Belli bir nesneye dayanmayan ruhsal durum.
Nesturî * Nastur adlıSüryanî rahiplerinden birinin ortaya koyduğu mezhepten olan (kimse).
neşe * Üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç, şetaret.
* Hafif sarhoşluk, çakırkeyf olma.
neşelendirme * Neşelendirmek işi.
neşelendirmek * Neşeli duruma getirmek, şenlendirmek, keyiflendirmek.
neşeleniş * Neşelenmek işi veya biçimi.
neşelenme * Neşelenmek işi.
neşelenmek * Neşeli duruma gelmek, şenlenmek, keyiflenmek.
neşeli * Sevinçli, keyifli, şen.
neşesi kaçmak * sevinci azalmak, kederlenmek.
neşesi yerinde * neşeli.
neşesini bulmak * neşeli bir duruma gelmek, neşelenmek.
neşesiz * Üzgün, düşünceli, keyifsiz.
neşesizlik * Neşesiz olma durumu, üzgünlük.
neşet * Çıkma, ileri gelme.
neşet etmek * kaynağını bir yerden almak, doğmak.
neşetli * Çıkışlı.
neşide * Bir toplulukta okunmaya değer şiir.
* Atasözü gibi kullanılan beyit veya dize.
neşir * Yayma, dağıtma, saçma.
* Yayım.
neşredilme * Yayımlanma.
neşredilmek * Yayımlanmak.
neşren * Yayım yoluyla.
neşretme * Neşretmek işi.
neşretmek * Yaymak, dağıtmak, saçmak.
* Yayımlamak.
neşriyat * Yayın.
neşrolunma * Neşrolunmak işi veya durumu.
neşrolunmak * Yayımlanmak.
neşter * Kan almak, aşıyapmak veya küçük apseleri açmak için kullanılan ufak bıçak.
neşter vurmak * kesin bir sonuca ulaşmak amacıyla bir sorunu ele almak.
neşterleme * Neşterlemek işi.
neşterlemek * Neşterle kesmek.
* Üzüntü verecek bir durumu veya sorunu hatırlatmak, deşmek.
neşveli * Neşeli.
neşvünema * Gelişme, yetişme.
neşvünema bulmak * gelişmek.
net * Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algıladığı iyi görünen (şey).
* İyi duyulan (ses).
* Kesintilerden sonra geri kalan (miktar), safi.
* Açık seçik olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan.
net resim * Genellikle 1/10 ölçeğinde çizilen ve işin; önden, yandan üstten görünüşünü veren teknik resim.
net ücret * Brüt ücretten gelir vergisi, sigorta primi vb. kesildikten sonra ele geçen ücret.
netameli * Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan.
* Başına sık sık kaza gelen.

Bir yanıt yazın