okramak | * (acıkmış, susamışolan at için) Yiyecek veya su gördüğü zaman kişnemek. |
oksalat | * Billûrları idrarda bulunabilen ve idrar yolunda taşyapan kalsiyum oksalatın kısa biçimi. |
oksalik | * Kuzu kulağı gibi birçok bitkilerde rastlanan, özellikle temizleme maddesi olarak kullanılan, “keskin, zehirli asit” anlamına gelen oksalik asit teriminde geçer, (HOCO-COOH), kuzu kulağıasidi. |
oksalik asit | * Oksalik. |
oksidiyon taşı | * Oltu taşı. |
oksijen | * Hidrojenle birleşerek suyu oluşturan, atom numarası8, atom ağırlığı16, rengi, kokusu ve tadı olmayan, havada beşte bir oranında bulunan bir gaz, müvellidülhumuza. Kısaltması o. |
oksijen çadırı | * Hava geçirmeyen bir dokumadan veya plâstikten yapılan, birini normak bir havadan ayırıp saf oksijen veya karbojen etkisi altına koymaya yarayan alet. |
oksijenleme | * Oksijenlenmek durumu veya biçimi. * Oksijenlemek işi. |
oksijenlemek | * Bir maddenin birleşimine oksijen katmak. * Saçların rengini sulandırılmışoksijenli su ile sarartmak. |
oksijenlenebilir | * Oksijenle birleşebilen madde. |
oksijenlenmek | * Oksijen ile birleşmek. * Özünde oksijen bulunmak. |
oksijenli | * Birleşiminde oksijen bulunan. * (saç için) Oksijenli su ile sarartılmış. |
oksijenli su | * Hidrojen peroksidin (H2O2) sulu çözeltisi. |
oksilit | * Suyla birleştiğinde oksijen açığa çıkaran, birleşiminde nikel ve bakır tozları bulunan sodyum ve potasyum peroksit. |
oksit | * Oksijenin bir element veya kökle birleşmesiyle oluşan madde. |
oksitleme | * Oksitlemek işi, yükseltgeme. |
oksitlemek | * Oksit durumuna getirmek, oksijenle birleştirmek, yükseltgemek. |
oksitlenme | * Oksitlenmek işi, yükseltgenme. |
oksitlenmek | * Oksit durumuna girmek, oksijenle birleşmek, yükseltgenmek. |
oksiyür | * Bkz. sivrikuyruk. |
okşama | * Okşamak işi. |
okşamak | * Sevgi veya şefkat belirtisi olarak elini bir şeyin üzerinde yavaşyavaşgezdirmek veya ona hafifçe vurmak. * Hafifçe dövmek. * Benzemek, andırmak, hatırlatmak. * Bir kimseyi hoşnut etmek. |
okşamalık | * Gönül okşayıcıözelliği olan. |
okşanma | * Okşanmak işi. |
okşanmak | * Okşamak işine konu olmak. |
okşantı | * Okşama. |
okşatma | * Okşatmak işi veya durumu. |
okşatmak | * Okşamak işini yaptırmak. |
okşayıcı | * (söz, davranışvb. için) Hoşa giden, gönül alan. |
okşayış | * Okşamak işi veya biçimi. |
oktan | * Parafinler serisinden, birçok izomerli doymuşhidrokarbür (C8H18). |
oktant | * Yıldızların yüksekliğini ve açıuzaklığını gözlemeye yarayan alet. |
oktav | * Sekiz sesten oluşan ses dizisi; bir do sesiyle ondan sonraki do sesi arasındaki uzaklık. |
oktrua | * Şehre giren şeylerden alınan vergi. |
okul | * Okuyup yazmadan başlayarak en yüksek düzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye kadar, çeşitli derecede toplu olarak öğretimin yapıldığıyer, mektep. * Bir okuldaki öğrenci ve görevlilerin bütünü. * Bir bilim veya sanat kolunda ayrınitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, ekol. |
okul çocuğu | * Öğrenci. |
okul kaçağı | * Derslere girmeyip, okul dışında vakit geçiren. |
okul kooperatifi | * Okulda öğrencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. ihtiyaçlarınıkarşılayan kuruluşve satışyeri. |
okul öncesi | * Çocuğun okul çağına girmesinden önceki çağı. * Bu çağla ilgili, bu çağa özgü. |
okul sonrası | * Okul çağından sonra gelen çağ. * Bu çağla ilgili, bu çağa özgü. |
okuldan ayrılmak | * öğrenime son vermek. |
okuldaş | * Okul arkadaşı. |
okullaşma | * Okullaşmak durumu. |
okullaşmak | * Okul durumuna gelmek. |
okullu | * Bir okula devam eden kimse, öğrenci. |
okulu asmak (veya kırmak) | * okuldan kaçmak, derslere girmemek. |
okuma | * Okumak işi, kıraat. |
okuma kitabı | * Okuma becerisini kazandırmak amacıyla içinde değişik metinlerin bulunduğu kitap. |
okuma saati | * Zamanın belli bir bölümünü okumaya ayırma anı, okuma vakti. |
okuma yazma | * Okuma ve yazma bilgisi. |
Kategoriler