Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 5

okramak * (acıkmış, susamışolan at için) Yiyecek veya su gördüğü zaman kişnemek.
oksalat * Billûrları idrarda bulunabilen ve idrar yolunda taşyapan kalsiyum oksalatın kısa biçimi.
oksalik * Kuzu kulağı gibi birçok bitkilerde rastlanan, özellikle temizleme maddesi olarak kullanılan, “keskin, zehirli
asit” anlamına gelen oksalik asit teriminde geçer, (HOCO-COOH), kuzu kulağıasidi.
oksalik asit * Oksalik.
oksidiyon taşı * Oltu taşı.
oksijen * Hidrojenle birleşerek suyu oluşturan, atom numarası8, atom ağırlığı16, rengi, kokusu ve tadı olmayan,
havada beşte bir oranında bulunan bir gaz, müvellidülhumuza. Kısaltması o.
oksijen çadırı * Hava geçirmeyen bir dokumadan veya plâstikten yapılan, birini normak bir havadan ayırıp saf oksijen veya
karbojen etkisi altına koymaya yarayan alet.
oksijenleme * Oksijenlenmek durumu veya biçimi.
* Oksijenlemek işi.
oksijenlemek * Bir maddenin birleşimine oksijen katmak.
* Saçların rengini sulandırılmışoksijenli su ile sarartmak.
oksijenlenebilir * Oksijenle birleşebilen madde.
oksijenlenmek * Oksijen ile birleşmek.
* Özünde oksijen bulunmak.
oksijenli * Birleşiminde oksijen bulunan.
* (saç için) Oksijenli su ile sarartılmış.
oksijenli su * Hidrojen peroksidin (H2O2) sulu çözeltisi.
oksilit * Suyla birleştiğinde oksijen açığa çıkaran, birleşiminde nikel ve bakır tozları bulunan sodyum ve potasyum
peroksit.
oksit * Oksijenin bir element veya kökle birleşmesiyle oluşan madde.
oksitleme * Oksitlemek işi, yükseltgeme.
oksitlemek * Oksit durumuna getirmek, oksijenle birleştirmek, yükseltgemek.
oksitlenme * Oksitlenmek işi, yükseltgenme.
oksitlenmek * Oksit durumuna girmek, oksijenle birleşmek, yükseltgenmek.
oksiyür * Bkz. sivrikuyruk.
okşama * Okşamak işi.
okşamak * Sevgi veya şefkat belirtisi olarak elini bir şeyin üzerinde yavaşyavaşgezdirmek veya ona hafifçe vurmak.
* Hafifçe dövmek.
* Benzemek, andırmak, hatırlatmak.
* Bir kimseyi hoşnut etmek.
okşamalık * Gönül okşayıcıözelliği olan.
okşanma * Okşanmak işi.
okşanmak * Okşamak işine konu olmak.
okşantı * Okşama.
okşatma * Okşatmak işi veya durumu.
okşatmak * Okşamak işini yaptırmak.
okşayıcı * (söz, davranışvb. için) Hoşa giden, gönül alan.
okşayış * Okşamak işi veya biçimi.
oktan * Parafinler serisinden, birçok izomerli doymuşhidrokarbür (C8H18).
oktant * Yıldızların yüksekliğini ve açıuzaklığını gözlemeye yarayan alet.
oktav * Sekiz sesten oluşan ses dizisi; bir do sesiyle ondan sonraki do sesi arasındaki uzaklık.
oktrua * Şehre giren şeylerden alınan vergi.
okul * Okuyup yazmadan başlayarak en yüksek düzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye kadar, çeşitli derecede
toplu olarak öğretimin yapıldığıyer, mektep.
* Bir okuldaki öğrenci ve görevlilerin bütünü.
* Bir bilim veya sanat kolunda ayrınitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, ekol.
okul çocuğu * Öğrenci.
okul kaçağı * Derslere girmeyip, okul dışında vakit geçiren.
okul kooperatifi * Okulda öğrencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. ihtiyaçlarınıkarşılayan kuruluşve satışyeri.
okul öncesi * Çocuğun okul çağına girmesinden önceki çağı.
* Bu çağla ilgili, bu çağa özgü.
okul sonrası * Okul çağından sonra gelen çağ.
* Bu çağla ilgili, bu çağa özgü.
okuldan ayrılmak * öğrenime son vermek.
okuldaş * Okul arkadaşı.
okullaşma * Okullaşmak durumu.
okullaşmak * Okul durumuna gelmek.
okullu * Bir okula devam eden kimse, öğrenci.
okulu asmak (veya kırmak) * okuldan kaçmak, derslere girmemek.
okuma * Okumak işi, kıraat.
okuma kitabı * Okuma becerisini kazandırmak amacıyla içinde değişik metinlerin bulunduğu kitap.
okuma saati * Zamanın belli bir bölümünü okumaya ayırma anı, okuma vakti.
okuma yazma * Okuma ve yazma bilgisi.

Bir yanıt yazın