oluşum | * Oluşmak işi, teşekkül, teşkil. * (katman, kütle, gök cismi vb. için) Biçimlenme süreci. |
oluşumcu | * Oluşumculuk yanlısı olan kimse. |
oluşumculuk | * İnsanın ruh dünyasında oluşan ve gelişen bir durumun yaşla geliştiğini ileri süren görüş. |
om | * Kemiklerin toparlak ucu. |
om | * Elektrik direnç birimi, ohm. |
oma | * Kalça kemiği. * Bel kemiği. |
omaca | * Kesilmişağaç kökü, bağkütüğü. * İri kemik. |
ombra | * Doğrama işlerini kahverengine boyamakta kullanılan toprak boya. |
omça | * Kalça kemiğinin bir bölümü. * Bağkütüğü. |
omfazit | * Piroksen grubundan, yeşil renkli doğal silikat. |
omlet | * Çırpılmışyumurta, peynir, kıyma, mantar vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek, kaygana. |
ommatidyum | * Görme hücresi. |
omnibüs | * Dolmuşyapan büyük at arabası. * Yolcu taşıyan büyük motorlu taşıt. |
omnivor | * Hem et hem ot ile beslenen canlı. |
omur | * Omurgayı oluşturan kemiklerden her biri, fıkra. |
omurga | * Birbiriyle eklemlenince kafatasından kuyruk sokumuna kadar uzanan bir kemik eksen oluşturan omurların bütünü, bel kemiği. * Gemi kaburgasının aşağıtaraftan bağlı bulunduğu boy ekseni doğrultusunda boydan boya geçen ana yapı ögesi. * Bir şeyin varlığı ile ilgili en önemli bölümü, temel, bel kemiği, esas. |
omurgalılar | * Memelileri, kuşları, amfibyumları, sürüngenleri, yuvarlak ağızlılarıve balıkları içine alan hayvan bölümü (Vertebrata). |
omurgasızlar | * Omurgasız çok hücreli hayvanlar (Protostomia). |
omurilik | * Omurga içinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz madde ve ak maddeden oluşan sinir dokusu, murdar ilik. |
omuz | * Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm. |
omuz başı | * Kol ile omzun birleştiği yer. * Yanı başı, üstten aşağı. |
omuz eklemi | * Kol kemiğinin başınıkürek kemiğinin yuva çukuruyla birleştiren eklem. |
omuz kaldırmak | * bilmez gibi davranmak. |
omuz omza | * Çok sıkışık bir durumda, yan yana; dayanışarak. * Dayanışarak, birlikte. |
omuz öpüşmek | * eşit derecede olmak. |
omuz silkmek | * aldırmamak, önem vermemek. |
omuz vermek | * omzuyla dayanmak. * destek olmak. |
omuzda taşımak | * çok saygı göstermek, yüceltmek, övmek. |
omuzdaş | * (daha çok, iyi olmayan işlerde) Arkadaş, hempa. |
omuzdaşlık | * Arkadaşlık, dayanışma, tesanüt. |
omuzlama | * Omzuna alma, omzuna vurma. * Destek olma. |
omuzlamak | * Omzuna almak. * Omzuyla dayayıp itmek. * Destek almak. * (bir işveya görevi) Yüklenmek, sorumluluk almak. * Alıp götürmek, sırtlayıp kaçırmak, aşırmak. |
omuzlanma | * Omuzlanmak işi veya durumu. |
omuzlanmak | * Omuzlamak işine konu olmak. |
omuzlarıçökmek | * bitkin, perişan ve yıkılmış bir durumda olmak. |
omuzlu | * Omzu olan. |
omuzluk | * Rütbeyi göstermek amacıyla omuzlara takılan işaret, apolet. * Gemilerde başve kıç bölümlerinin her bir yanı. * Omza alınıp iki ucuna yük asılan kısa sırık, çiğindirik. |
omzuna binmek | * yük olmak, ağırlık vermek. |
on | * Dokuzdan bir artık. * Dokuzdan sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam: 10, X. |
on (defa veya kere) | * pek çok. |
on (veya beş) para etmez | * değersiz. |
on altılık | * Birlik notanın on altıda biri uzunluğunda nota. |
on ayaklılar | * Çeşitli istakoz, yengeç ve karides türlerini içine alan eklem bacaklıkabuklular takımı. |
on binlerce | * Sayısal olarak çokluk ifade eder. |
on binlik | * On bin liralık bütün kâğıt veya madenî para. |
on bir aylık | * Bkz. çuha çiçeği. |
on iki telli | * Tambura cinsinden, on iki telli bir halk çalgısı. |
on para on aslanın ağzında | * para kazanmak çok güçleşti. |
on paralık | * Değeri çok az veya değersiz, hiç. |
on paralık etmek | * birine hakarette bulunmak, birini kötü duruma düşürmek. |
Kategoriler