Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 10

oluşum * Oluşmak işi, teşekkül, teşkil.
* (katman, kütle, gök cismi vb. için) Biçimlenme süreci.
oluşumcu * Oluşumculuk yanlısı olan kimse.
oluşumculuk * İnsanın ruh dünyasında oluşan ve gelişen bir durumun yaşla geliştiğini ileri süren görüş.
om * Kemiklerin toparlak ucu.
om * Elektrik direnç birimi, ohm.
oma * Kalça kemiği.
* Bel kemiği.
omaca * Kesilmişağaç kökü, bağkütüğü.
* İri kemik.
ombra * Doğrama işlerini kahverengine boyamakta kullanılan toprak boya.
omça * Kalça kemiğinin bir bölümü.
* Bağkütüğü.
omfazit * Piroksen grubundan, yeşil renkli doğal silikat.
omlet * Çırpılmışyumurta, peynir, kıyma, mantar vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek, kaygana.
ommatidyum * Görme hücresi.
omnibüs * Dolmuşyapan büyük at arabası.
* Yolcu taşıyan büyük motorlu taşıt.
omnivor * Hem et hem ot ile beslenen canlı.
omur * Omurgayı oluşturan kemiklerden her biri, fıkra.
omurga * Birbiriyle eklemlenince kafatasından kuyruk sokumuna kadar uzanan bir kemik eksen oluşturan omurların
bütünü, bel kemiği.
* Gemi kaburgasının aşağıtaraftan bağlı bulunduğu boy ekseni doğrultusunda boydan boya geçen ana yapı
ögesi.
* Bir şeyin varlığı ile ilgili en önemli bölümü, temel, bel kemiği, esas.
omurgalılar * Memelileri, kuşları, amfibyumları, sürüngenleri, yuvarlak ağızlılarıve balıkları içine alan hayvan bölümü
(Vertebrata).
omurgasızlar * Omurgasız çok hücreli hayvanlar (Protostomia).
omurilik * Omurga içinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz madde ve ak maddeden oluşan sinir dokusu, murdar
ilik.
omuz * Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm.
omuz başı * Kol ile omzun birleştiği yer.
* Yanı başı, üstten aşağı.
omuz eklemi * Kol kemiğinin başınıkürek kemiğinin yuva çukuruyla birleştiren eklem.
omuz kaldırmak * bilmez gibi davranmak.
omuz omza * Çok sıkışık bir durumda, yan yana; dayanışarak.
* Dayanışarak, birlikte.
omuz öpüşmek * eşit derecede olmak.
omuz silkmek * aldırmamak, önem vermemek.
omuz vermek * omzuyla dayanmak.
* destek olmak.
omuzda taşımak * çok saygı göstermek, yüceltmek, övmek.
omuzdaş * (daha çok, iyi olmayan işlerde) Arkadaş, hempa.
omuzdaşlık * Arkadaşlık, dayanışma, tesanüt.
omuzlama * Omzuna alma, omzuna vurma.
* Destek olma.
omuzlamak * Omzuna almak.
* Omzuyla dayayıp itmek.
* Destek almak.
* (bir işveya görevi) Yüklenmek, sorumluluk almak.
* Alıp götürmek, sırtlayıp kaçırmak, aşırmak.
omuzlanma * Omuzlanmak işi veya durumu.
omuzlanmak * Omuzlamak işine konu olmak.
omuzlarıçökmek * bitkin, perişan ve yıkılmış bir durumda olmak.
omuzlu * Omzu olan.
omuzluk * Rütbeyi göstermek amacıyla omuzlara takılan işaret, apolet.
* Gemilerde başve kıç bölümlerinin her bir yanı.
* Omza alınıp iki ucuna yük asılan kısa sırık, çiğindirik.
omzuna binmek * yük olmak, ağırlık vermek.
on * Dokuzdan bir artık.
* Dokuzdan sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam: 10, X.
on (defa veya kere) * pek çok.
on (veya beş) para etmez * değersiz.
on altılık * Birlik notanın on altıda biri uzunluğunda nota.
on ayaklılar * Çeşitli istakoz, yengeç ve karides türlerini içine alan eklem bacaklıkabuklular takımı.
on binlerce * Sayısal olarak çokluk ifade eder.
on binlik * On bin liralık bütün kâğıt veya madenî para.
on bir aylık * Bkz. çuha çiçeği.
on iki telli * Tambura cinsinden, on iki telli bir halk çalgısı.
on para on aslanın ağzında * para kazanmak çok güçleşti.
on paralık * Değeri çok az veya değersiz, hiç.
on paralık etmek * birine hakarette bulunmak, birini kötü duruma düşürmek.

Bir yanıt yazın