Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Y

Türkçe Sözlük Y Sayfa 58

yoksul * Geçinmekte çok sıkıntıçeken (kimse), fakir.
* İstenilen nitelikte ve özellikte olmayan, yetersiz.
yoksullaşma * Yoksullaşmak işi.
yoksullaşmak * Yoksul duruma gelmek.
yoksullaştırma * Yoksullaştırmak işi veya durumu.
yoksullaştırmak * Yoksul duruma getirmek, fakirleştirmek.
yoksulluk * Yoksul olma durumu, sefillik, sefalet, fakirlik.
* Verimsizlik, yetersizlik.
yoksulluk çekmek * sürekli yoksulluk içinde bulunmak.
yoksun * Belli bir şeyden kendisinde olmayan, belli bir şeyin yokluğunu çeken, mahrum.
yoksun bırakmak (etmek veya kılmak) * yoksun duruma getirmek, bir şeyin yokluğunu çektirmek.
yoksun kalmak * belli bir şeyin yokluğunu çekmek.
yoksun olmak * belli bir şeyin yokluğunu çekmek.
yoksunlu * Yokluk bildiren.
yoksunluk * Yoksun olma durumu, mahrumiyet.
yoksunma * Yoksunmak işi veya durumu.
yoksuz * Yoksul.
* Yok olmuş, yok olan, bulunmayan.
yoksuzluk * Yoksulluk.
* Yoksuz olma durumu, bulunmama.
yoktan var etmek * yaratmak, ortaya çıkarmak.
yokum * Bkz. Ben yokum.
yokumsama * Yokumsamak işi veya durumu.
yokumsamak * Var olan bir şeyi yok olarak kabul etmek, inkâr etmek.
yokuş * Yükselerek devam eden yol, inişkarıştı.
* Bazen inişyerine de kullanılır.
yokuşaşağı * (yokuşta) Aşağıya doğru.
* Başarısızlığa doğru.
yokuşyukarı * (yokuşta) Yukarıya doğru.
yokuşa koşmak * bir konuda güçlük çıkarmak.
yokuşçu * Özellikle tepe ve yamaçlıyollarda başarılı olan bisiklet yarışçısı.
yol * Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik.
* Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer.
* Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmışulaşım şeridi.
* İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığıyer.
* Yolculuk.
* Gidişçabukluğu, hız.
* Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem.
* Davranış, tutum, gidişveya davranış biçimi.
* Uyulan ilke, sistem, usul, tarz.
* Gaye, uğur, maksat.
* Uzun çizgi.
* Kez, defa.
yol açmak * yol yapmak.
* kapanmışolan yolu geçilir duruma getirmek.
* kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bır kişinin geçmesi için kenara çekilip yol velmek.
* bir olayın sebebi olmak.
* davranışlarıyla başkalarına örnek olmak.
yol ağzı * Bir yolun başlangıcıveya bir yolun başka yollarla kesiştiği yer.
yol almak * yolda ilerlemek.
yol aramak * çare bulmaya çalışmak.
yol ayrımı * Yolların birbirinden ayrıldığıyer.
yol azığı * Yol boyunca yenilecek maddeler.
yol bel * Geçilen yer, yol.
yol boyu * Kara yolunda kenar.
* Yolculuk süresi.
yol bulmak * çare bulmak.
yol çizmek * bir konuda plân yapmak.
yol erkân * davranışkuralları.
yol erkân * Usul, yöntem, davranış bilgisi.
yol etmek * o yere sık sık gitmek.
yol evlâdı * Yol arkadaşı.
yol gitmek * yolda ilerlemek. görünmek yola gitmek gerekmek.
yol göstermek * kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek.
* ne yapılacağını, nasıl davranılacağınıöğretmek.
yol gözlemek * bir şeyin olmasınıummak, beklemek.
yol halısı * Odalar arasında veya koridorlarda serilen, dar ve uzun halı, yolluk.
yol işareti * Yarışyolunda, yol gösteren oklar veya levhalar.
yol iz bilmek * gideceği yolu ve yeri bilmek.
* görgülü davranmak.
yol kesmek * geçmesine engel olmak, durdurmak.
* ıssız yerlerde soygunculuk yapmak.
* (motor vb.) hızınıazaltmak, devrini düşürmek.
yol kilimi * Dar ve uzun olarak dokunmuşkilim türü.
yol parası * Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmışpara.
yol şaşmak * yol çatallaşıp karışmak.

Bir yanıt yazın