yoksul | * Geçinmekte çok sıkıntıçeken (kimse), fakir. * İstenilen nitelikte ve özellikte olmayan, yetersiz. |
yoksullaşma | * Yoksullaşmak işi. |
yoksullaşmak | * Yoksul duruma gelmek. |
yoksullaştırma | * Yoksullaştırmak işi veya durumu. |
yoksullaştırmak | * Yoksul duruma getirmek, fakirleştirmek. |
yoksulluk | * Yoksul olma durumu, sefillik, sefalet, fakirlik. * Verimsizlik, yetersizlik. |
yoksulluk çekmek | * sürekli yoksulluk içinde bulunmak. |
yoksun | * Belli bir şeyden kendisinde olmayan, belli bir şeyin yokluğunu çeken, mahrum. |
yoksun bırakmak (etmek veya kılmak) | * yoksun duruma getirmek, bir şeyin yokluğunu çektirmek. |
yoksun kalmak | * belli bir şeyin yokluğunu çekmek. |
yoksun olmak | * belli bir şeyin yokluğunu çekmek. |
yoksunlu | * Yokluk bildiren. |
yoksunluk | * Yoksun olma durumu, mahrumiyet. |
yoksunma | * Yoksunmak işi veya durumu. |
yoksuz | * Yoksul. * Yok olmuş, yok olan, bulunmayan. |
yoksuzluk | * Yoksulluk. * Yoksuz olma durumu, bulunmama. |
yoktan var etmek | * yaratmak, ortaya çıkarmak. |
yokum | * Bkz. Ben yokum. |
yokumsama | * Yokumsamak işi veya durumu. |
yokumsamak | * Var olan bir şeyi yok olarak kabul etmek, inkâr etmek. |
yokuş | * Yükselerek devam eden yol, inişkarıştı. * Bazen inişyerine de kullanılır. |
yokuşaşağı | * (yokuşta) Aşağıya doğru. * Başarısızlığa doğru. |
yokuşyukarı | * (yokuşta) Yukarıya doğru. |
yokuşa koşmak | * bir konuda güçlük çıkarmak. |
yokuşçu | * Özellikle tepe ve yamaçlıyollarda başarılı olan bisiklet yarışçısı. |
yol | * Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik. * Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer. * Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmışulaşım şeridi. * İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığıyer. * Yolculuk. * Gidişçabukluğu, hız. * Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem. * Davranış, tutum, gidişveya davranış biçimi. * Uyulan ilke, sistem, usul, tarz. * Gaye, uğur, maksat. * Uzun çizgi. * Kez, defa. |
yol açmak | * yol yapmak. * kapanmışolan yolu geçilir duruma getirmek. * kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bır kişinin geçmesi için kenara çekilip yol velmek. * bir olayın sebebi olmak. * davranışlarıyla başkalarına örnek olmak. |
yol ağzı | * Bir yolun başlangıcıveya bir yolun başka yollarla kesiştiği yer. |
yol almak | * yolda ilerlemek. |
yol aramak | * çare bulmaya çalışmak. |
yol ayrımı | * Yolların birbirinden ayrıldığıyer. |
yol azığı | * Yol boyunca yenilecek maddeler. |
yol bel | * Geçilen yer, yol. |
yol boyu | * Kara yolunda kenar. * Yolculuk süresi. |
yol bulmak | * çare bulmak. |
yol çizmek | * bir konuda plân yapmak. |
yol erkân | * davranışkuralları. |
yol erkân | * Usul, yöntem, davranış bilgisi. |
yol etmek | * o yere sık sık gitmek. |
yol evlâdı | * Yol arkadaşı. |
yol gitmek | * yolda ilerlemek. görünmek yola gitmek gerekmek. |
yol göstermek | * kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek. * ne yapılacağını, nasıl davranılacağınıöğretmek. |
yol gözlemek | * bir şeyin olmasınıummak, beklemek. |
yol halısı | * Odalar arasında veya koridorlarda serilen, dar ve uzun halı, yolluk. |
yol işareti | * Yarışyolunda, yol gösteren oklar veya levhalar. |
yol iz bilmek | * gideceği yolu ve yeri bilmek. * görgülü davranmak. |
yol kesmek | * geçmesine engel olmak, durdurmak. * ıssız yerlerde soygunculuk yapmak. * (motor vb.) hızınıazaltmak, devrini düşürmek. |
yol kilimi | * Dar ve uzun olarak dokunmuşkilim türü. |
yol parası | * Yolculuk sırasında harcanmak için ayrılmışpara. |
yol şaşmak | * yol çatallaşıp karışmak. |
Kategoriler