Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Y

Türkçe Sözlük Y Sayfa 64

yudumluk * Bir yudum miktarında.
yuf * Kınama, üzüntü, nefret bildirir.
yuf borusu * Nefir.
* Kınama, üzüntü ve nefret bildirme.
yuf borusu çalmak * kınama, üzüntü ve nefretini bildirmek.
yuf ervahına (veya ervahına yuf olsun) * “lânet olsun, yazıklar olsun” anlamında bir ilenme.
yufka * Oklava ile açılan ince, yuvarlak hamur yaprağı.
* Sacda pişen bir ekmek türü.
* İnce ve çabuk kırılır, dayanıksız.
yufka açmak * hamuru ince yaprak durumuna getirmek.
yufka böreği * Çarşıdan hazır alınmışyufkayla yapılmış börek.
* Sacda pişirilmişyufkadan yapılmış börek.
yufka ekmeği * Pideden daha ince açılan bir çeşit ekmek.
yufka kebabı * Yufka ile etten yapılan bir tür kebap.
yufka yürekli * Olaylardan çok çabuk etkilenen, üzülen.
yufkacı * Yufka, kadayıf yapıp satan kimse.
yufkacılık * Yufkacının işi.
yufkalık * Yufka yapmak için ayrılmışolan.
* Az, kıt olma, sığlık.
Yugoslav * Yugoslavya halkından olan kimse.
* Yugoslav halkına özgü olan.
Yugoslavyalı * Yugoslavya’da yaşayan kimse.
yuğ * Bkz. yoğ.
yuh * Hoşnutsuzluk ve öfke anlatır, yuf.
yuh çekmek * beğenilmeyen, tasvip edilmeyen birine veya bir duruma karşıhaykırmak.
yuha * Birine karşı beğenilmeyen bir durumda hep birden haykırılan bir hakaret sözü.
yuha çekmek * “yuha!” diye bağırmak.
yuhalama * Yuhalamak işi.
yuhalamak * Birine “yuha” diye bağırmak.
yuhalanma * Yuhalanmak işi.
yuhalanmak * Yuhalamak işi yapılmak.
yuhaya tutmak * Bkz. yuh çekmek.
yukaç * Yer katmanlarıkıvrımlarının tümsek bölümü, semer, ineç karşıtı.
yukarda * yukarıda.
yukardan * Bkz. yukarıdan.
yukarı * Bir şeyin üst bölümü, aşağıkarşıtı, fevk.
* Yetkili kimse.
* Aşama, sınıf, makam bakımından ilerde olan.
* Benzerleri arasında üstte bulunan.
* Üst tarafa, üstteki kata, üste, yükseğe, yukarıya.
yukarımahalle * Bir yerleşim bölgesinde yüksek yerlerde oluşan mahalle.
yukarıtükürsem bıyık, aşağıtükürsem sakal * Bkz. aşağıtükürsem sakal, yukarıtükürsem bıyık.
yukarıda * Üst tarafta olan.
yukarıdan * Tepeden, üstten.
yukarıdan almak * yumuşaklık göstermemek, ağır önerilerde bulunmak, sert davranmak.
yukarıdan bakmak * kendini karşısındakinden üstün görmek.
yukarısı * Üst tarafı, yukarıkısmı.
yulaf * Buğdaygillerden, en çok hayvan yemi olarak yetiştirilen otsu bitki (Avena sativa).
* Bu bitkinin tanesi.
yulaf unu * Kurutulmuşyulaf tanelerinin öğütülmesiyle elde edilen un.
yular * Bir yere bağlamak veya çekerek götürmek için hayvanın başlığına veya tasmasına bağlanan ip.
yuları birinin elinde olmak * bir kimsenin davranışları birinin denetiminde, yönetiminde olmak.
yularıeksik * Kaba, anlayışsız (kimse).
yularıele vermek (veya yularıkaptırmak) * birinin sözünden çıkmayacak duruma gelmek, kendi iradesiyle davranmak.
yularıtakmak * birini sözünden çıkamayacak duruma getirmek, egemenliği altına almak.
yularıteslim etmek * yularıele vermek.
yuma * Yumak işi veya durumu.
yumak * Yıkamak.
yumak * Yuvarlak biçimde sarılmışiplik, yün vb.şey.
* Yuvarlak biçimde sarılmışolan.
yumak yumak * Küçük yuvarlaklar durumunda.
yumaklama * Yumaklamak işi.

Bir yanıt yazın