yudumluk | * Bir yudum miktarında. |
yuf | * Kınama, üzüntü, nefret bildirir. |
yuf borusu | * Nefir. * Kınama, üzüntü ve nefret bildirme. |
yuf borusu çalmak | * kınama, üzüntü ve nefretini bildirmek. |
yuf ervahına (veya ervahına yuf olsun) | * “lânet olsun, yazıklar olsun” anlamında bir ilenme. |
yufka | * Oklava ile açılan ince, yuvarlak hamur yaprağı. * Sacda pişen bir ekmek türü. * İnce ve çabuk kırılır, dayanıksız. |
yufka açmak | * hamuru ince yaprak durumuna getirmek. |
yufka böreği | * Çarşıdan hazır alınmışyufkayla yapılmış börek. * Sacda pişirilmişyufkadan yapılmış börek. |
yufka ekmeği | * Pideden daha ince açılan bir çeşit ekmek. |
yufka kebabı | * Yufka ile etten yapılan bir tür kebap. |
yufka yürekli | * Olaylardan çok çabuk etkilenen, üzülen. |
yufkacı | * Yufka, kadayıf yapıp satan kimse. |
yufkacılık | * Yufkacının işi. |
yufkalık | * Yufka yapmak için ayrılmışolan. * Az, kıt olma, sığlık. |
Yugoslav | * Yugoslavya halkından olan kimse. * Yugoslav halkına özgü olan. |
Yugoslavyalı | * Yugoslavya’da yaşayan kimse. |
yuğ | * Bkz. yoğ. |
yuh | * Hoşnutsuzluk ve öfke anlatır, yuf. |
yuh çekmek | * beğenilmeyen, tasvip edilmeyen birine veya bir duruma karşıhaykırmak. |
yuha | * Birine karşı beğenilmeyen bir durumda hep birden haykırılan bir hakaret sözü. |
yuha çekmek | * “yuha!” diye bağırmak. |
yuhalama | * Yuhalamak işi. |
yuhalamak | * Birine “yuha” diye bağırmak. |
yuhalanma | * Yuhalanmak işi. |
yuhalanmak | * Yuhalamak işi yapılmak. |
yuhaya tutmak | * Bkz. yuh çekmek. |
yukaç | * Yer katmanlarıkıvrımlarının tümsek bölümü, semer, ineç karşıtı. |
yukarda | * yukarıda. |
yukardan | * Bkz. yukarıdan. |
yukarı | * Bir şeyin üst bölümü, aşağıkarşıtı, fevk. * Yetkili kimse. * Aşama, sınıf, makam bakımından ilerde olan. * Benzerleri arasında üstte bulunan. * Üst tarafa, üstteki kata, üste, yükseğe, yukarıya. |
yukarımahalle | * Bir yerleşim bölgesinde yüksek yerlerde oluşan mahalle. |
yukarıtükürsem bıyık, aşağıtükürsem sakal | * Bkz. aşağıtükürsem sakal, yukarıtükürsem bıyık. |
yukarıda | * Üst tarafta olan. |
yukarıdan | * Tepeden, üstten. |
yukarıdan almak | * yumuşaklık göstermemek, ağır önerilerde bulunmak, sert davranmak. |
yukarıdan bakmak | * kendini karşısındakinden üstün görmek. |
yukarısı | * Üst tarafı, yukarıkısmı. |
yulaf | * Buğdaygillerden, en çok hayvan yemi olarak yetiştirilen otsu bitki (Avena sativa). * Bu bitkinin tanesi. |
yulaf unu | * Kurutulmuşyulaf tanelerinin öğütülmesiyle elde edilen un. |
yular | * Bir yere bağlamak veya çekerek götürmek için hayvanın başlığına veya tasmasına bağlanan ip. |
yuları birinin elinde olmak | * bir kimsenin davranışları birinin denetiminde, yönetiminde olmak. |
yularıeksik | * Kaba, anlayışsız (kimse). |
yularıele vermek (veya yularıkaptırmak) | * birinin sözünden çıkmayacak duruma gelmek, kendi iradesiyle davranmak. |
yularıtakmak | * birini sözünden çıkamayacak duruma getirmek, egemenliği altına almak. |
yularıteslim etmek | * yularıele vermek. |
yuma | * Yumak işi veya durumu. |
yumak | * Yıkamak. |
yumak | * Yuvarlak biçimde sarılmışiplik, yün vb.şey. * Yuvarlak biçimde sarılmışolan. |
yumak yumak | * Küçük yuvarlaklar durumunda. |
yumaklama | * Yumaklamak işi. |
Kategoriler