yurt | * Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası; vatan. * İnsanın doğup büyüdüğü, yaşadığıyer, memleket. * Bazınitelik veya değerleri taşıyanların çok bulunduğu yer, diyar. * Bir şeyin ilk veya çok yetiştirildiği yer, vatan. * Bir grup insanın oturduğu, yetiştirildiği veya bakıldığıkurum. * Kalacak, barınacak yer. * Toplu olarak bir işöğretilen yer. * Hastaların tedavi edildiği yer. * Sahip olunan arazi, emlâk. * Yörüklerin yazın veya kışın oturduklarıyer. * Göçebe Türklerin oturduğu çadır. |
yurt bilgisi | * Bkz. yurttaşlık bilgisi. |
yurt dışı | * Yurt sınırlarıdışında olan. |
yurt içi | * Yurt sınırları içinde olan. |
yurt tutmak | * bir yeri kendine yurt edinmek, tavattun etmek. |
yurtlandırma | * Yurtlandırmak işi, iskân. |
yurtlandırmak | * Bir kimseye veya bir topluluğa yurt sağlamak, iskân etmek. |
yurtlanma | * Yurtlanmak işi, iskân. |
yurtlanmak | * Bir yeri yurt edinmek, oraya yerleşmek. |
yurtluk | * Büyük ve zengin köşk, malikâne. * Bir yerin gelirinin bir kimseye yalnız ölünceye kadar kullanılmasışartıyla ayrılmasıyöntemi. |
yurtsal | * Yurtla ilgili, vatanî. |
yurtsama | * Yurtsamak işi, daüssıla, nostalji. |
yurtsamak | * Yurdunu özlemek. |
yurtsever | * Yurdunu, milletini büyük bir tutku ile seven, bu uğurda her türlü özveriye katlanan (kimse), vatanperver. |
yurtseverlik | * Yurtsever olma durumu. * Yurtsevere yakışır davranış, vatanperverlik. |
yurtsuz | * Yurdu olmayan (kimse). * Kalacak, barınacak yeri olmayan. |
yurttaş | * Yurtlarıveya yurt duyguları bir olanlardan her biri, vatandaş. |
yurttaşlar yasası | * Kişi, aile, miras ve eşya adaletine ait ilişkileri düzenleyen yasa, medenî kanun. |
yurttaşlık | * Yurttaşolma, bir yurtta doğup büyüme veya yaşamışolma durumu, vatandaşlık. |
yurttaşlık bilgisi | * Devlet ve hükûmet kuruluşlarını, yurttaşlık ödev ve haklarınıkapsayan bilgi, yurt bilgisi. |
yurttaşlık hakları | * Yurttaşlıkla ilgili kişinin kullanması gereken bütün hakları. |
Yurttaşlık Hukuku | * Yurttaşlık haklarınıkollayan ve koruyan hukuk sistemi. |
yusufçuk | * Dağlık ve ormanlık bölgelerde yaşayan, güvercine benzeyen, ondan daha küçük bir kuş(Turtur auritus). * Parlak renkli, iri kanatlı, büyük kız böceği (Libellula variegata). |
yusyumru | * Tam bir yumru durumuna gelmişolan. |
yusyuvarlak | * Çok yuvarlak, küre biçiminde olan. |
yutak | * Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk. |
yutak iltihabı | * Faranjit. |
yutar hücre | * Organik veya inorganik cisimcikleri içine alıp sindirebilen kan hücresi, fagosit. |
yutkunma | * Yutkunma işi. |
yutkunmak | * Tükürüğü yutmak veya bir şey yutuyormuşgibi gırtlağı hareket ettirmek. * Bir şeyi söylemekle söylememek arasında duraksamak. |
yutkunmak | * bir şeyin yokluğunu çekmek. |
yutma | * Yutmak işi. |
yutmak | * Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek. * Haksız olarak kendine mal etmek, zorbalıkla elinden almak. * Dayanıp sesini çıkarmamak, katlanmak. * Tam ve doğru söylememek. * İnanmak, aldanmak, kanmak. * Türlü anlamlara gelebilen sözü anlayamamak. * Söylemek istediği bir sözü kendini tutarak söylememek. * (oyunda bir şey) Kazanmak. * İyice, eksiksiz olarak öğrenmek. * (ışık, ses) Gücünü, parlaklığınıazaltmak. |
yutturma | * Yutturmak işi. |
yutturmaca | * Dinleyenin anlamayacağı biçimde yapılan söz oyunu. |
yutturmak | * Yutmak işini yaptırmak veya yutmasını sağlamak. |
yutturulma | * Yutturulmak işi. |
yutturulmak | * Yutturmak işi yapılmak. |
yutulma | * Yutulmak işi. |
yutulmak | * Yutmak işi yapılmak. |
yuva | * Kuşların ve başka hayvanların yumurtlamak, kuluçkaya yatmak, yavrularını büyütmek veya yavrulamak için türlü şeylerden yaptıklarıve türlü biçimlerde hazırladıkları barınak. * Genellikle ailenin oturduğu ev. * İki buçukla dört yaşarasıçocukların bakıldığı, okul öncesi eğitim kurumu. * Kimsesizlere veya yoksullara yardım etmek ve onları barındırmak amacıyla açılan yer. * Bazıkötü nitelikli kimselerin çok bulunduğu, toplandığıyer. * Bir şeyin öğretildiği yer. * Bir şeyin çok bulunduğu yer. * Bir şeyin içinde yerleşmişolduğu veya yerleştirildiği oyuk. |
yuva kurmak | * evlenmek. |
yuva yapmak | * yuva hazırlamak, yuva oluşturmak. * evlenmek. |
yuvak | * Düz toprak damlıevlerin üstündeki killi toprağısert bir katman durumuna getirmek için dam üzerinde yuvarlanan, silindir biçimindeki ağır taş. |
yuvalama | * Yuvalamak işi. * Bir yemek türü. |
yuvalamak | * Yuva yapmak. |
yuvalanma | * Yuvalanmak işi. |
yuvalanmak | * Ev bark, yuva sahibi olmak, yuva kurmak. * (askerlikte) Silâh, görünmeyecek bir biçimde gizlenmek. * Bir yerde birikmek, toplanmak. |
yuvalı | * Bir yuva içinde bulunan, yuvası olan. |
yuvar | * Organizmadaki çeşitli sıvılarda (kan, lenf, süt) bulunan, genellikle yuvarlak veya oval küçük cisim, küreyve. * Yer yuvarlağı gibi düzgün olmayan küresel biçim. |
Kategoriler