Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Y

Türkçe Sözlük Y Sayfa 69

yük * Araba, hayvan vb.nin taşıdığışeylerin hepsi.
* Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar.
* Eşya.
* Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev.
* Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı, şarj.
* Yüklük.
* Doğacak bebek, cenin.
* Tedirginlik veren şey, engel.
* Yüz bin kuruşluk mal veya tutar.
yük altına girmek * ağır bir görevi üzerine almak.
yük arabası * Yük taşıyan araba.
yük asansörü * Yüksek katlara yük çıkarmak için yapılan asansör.
yük gemisi * Yük taşımak için yapılan özel gemi.
yük hayvanı * Yük taşımada kullanılan at, eşek gibi hayvanlar.
yük katarı * Yük treni, marşandiz.
yük odası * Yüklük.
yük olmak * bir kimse, sıkıntılı bir işini başkasına yaptırmak.
* kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak.
yük treni * Yük taşımada kullanılan tren, yük katarı.
yük vagonu * Yük taşımada kullanılan vagon.
yük vurmak * (hayvana) yük yüklemek.
yükçü * Ücretle yük taşıyarak geçinen kimse, taşıyıcı, hamal.
yükçülük * Sırtında veya elinde yük taşıma işi, hamallık.
yüklem * Cümlede oluş, işve hareket bildiren kelime veya kelime grubu, haber.
* Bir konu için olumlanan veya inkâr edilen şey.
yüklem birliği * Bkz. yüklem öbeği.
yüklem öbeği * Yüklemle birlikte kurulan söz veya tamlamalar.
yükleme * Yüklemek işi, tahmil.
* Bir yere, bir nesneye elektrik yükü biriktirme, doldurma, şarj.
yükleme durumu * Bkz. belirtme durumu.
yükleme hâli * Yükleme durumu, belirtme durumu, belirtme hâli.
yüklemek * Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak.
* Bir yükümlülük altına sokmak, sorumlu tutmak.
* Bir suçu birinin üstüne atmak.
* Bir cisme elektrik gücü vermek.
yüklenilme * Yüklenilmek işi.
yüklenilmek * Yüklemek işi yapılmak.
yüklenme * Yüklenmek işi.
yüklenmek * Yüklemek işi yapılmak veya yüklemek işine konu olmak.
* Kendi ağırlığını başka bir şey üzerine vermek, bedeniyle abanmak.
* Bir yükü taşımayıüstüne almak.
* Üstüne düşmek, zorlamak.
* Bir şeyi yapmayıkabul etmek, üstüne almak.
yükletilme * Yükletilmek işi.
yükletilmek * Yükletmek işi yapılmak.
yükletme * Yükletmek işi.
yükletmek * Yüklemek işi yaptırmak.
yükleyici * Yükleme işini yapan (kimse).
* Ağır yükleri kaldırma, taşıma veya yükleme işinde kullanılan araç.
yükleyiş * Yüklemek işi veya biçimi.
yüklü * Yükü olan.
* Yapılacak işi çok olan.
* Çok çalışmayı gerektiren, çetin, güç, uygun.
* Çok fazla, pek çok.
* Bir duyguyu veya olguyu içinde veya üzerinde fazlaca bulunduran.
* Gebe, hamile.
* Çok sarhoş.
* Paralı, varlıklı.
yüklüce * Yüklü olarak.
yüklük * Evlerde yatak, yorgan gibi şeyler koymaya yarayan, yerli büyük dolap veya yatak yorgan konulan yer, yük.
yüklülük * Yüklü olma durumu.
* Ağırlık, gerginlik.
yüksek * Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan.
* Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan.
* Güçlü, etkili, şiddetli.
* Derece veya makamı bakımından üstün.
* Normal değerlerin üstünde olan, çok.
* Erdemli, faziletli.
* Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan.
* Yukarıda, üst tarafta olan yer.
* Büyük para ile.
yüksek atlama * Vücudu, bacakların sıçrama gücü ile yerden keserek bir engelin öte yanına geçirme.
yüksek basınç * Basınçölçerde 760 mm üstünde bulunan ve güzel havayı belirten hava durumu.
yüksek fırın * Sanayide kullanılan ısıderecesi yüksek olan fırın.
yüksek fiyat * Değerinden aşırıfiyat.
yüksek gerilim * Otuz üç bin kilovattan elli dört bin kilovata kadar olan gerilime verilen ad.
yüksek lisans * Lisans öğretiminden sonra yapılan üst düzeydeki öğretim.
yüksek okul * Üst düzeyde uygulayıcımeslek elemanıyetiştiren yüksek öğretim kurumu.
yüksek öğrenim * Orta öğretim düzeyi üstündeki öğrenim.
yüksek öğretim * Orta öğretimin üstünde, üniversite, akademi ve yüksek okullar ile bu eğitim kurumlarınıyönetmek görevini
ve sorumluluğunu taşıyan birimlerden oluşan kuruluş.
* Orta öğretimden geçenlere, üniversite, akademi, teknik ve yüksek meslek okulları gibi türlü eğitim
kurumlarınca plânlanıp uygulanan öğretim.
yüksek perdeden * yüksek sesle.
yüksek perdeden konuşmak * yüksek sesle konuşmak.
* meydan okurcasına sert konuşmak.
* yapılması güç şeyleri gerçekleştirebilecekmişgibi abartmalıkonuşmak.
yüksek ses * Uzaktan işitilecek nitelikte ses.
* İnce ses.
yüksek sosyete * Sosyetenin önde gelenleri.
yüksek tahsil * Bkz. yüksek öğrenim.

Bir yanıt yazın