yük | * Araba, hayvan vb.nin taşıdığışeylerin hepsi. * Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar. * Eşya. * Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev. * Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı, şarj. * Yüklük. * Doğacak bebek, cenin. * Tedirginlik veren şey, engel. * Yüz bin kuruşluk mal veya tutar. |
yük altına girmek | * ağır bir görevi üzerine almak. |
yük arabası | * Yük taşıyan araba. |
yük asansörü | * Yüksek katlara yük çıkarmak için yapılan asansör. |
yük gemisi | * Yük taşımak için yapılan özel gemi. |
yük hayvanı | * Yük taşımada kullanılan at, eşek gibi hayvanlar. |
yük katarı | * Yük treni, marşandiz. |
yük odası | * Yüklük. |
yük olmak | * bir kimse, sıkıntılı bir işini başkasına yaptırmak. * kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak. |
yük treni | * Yük taşımada kullanılan tren, yük katarı. |
yük vagonu | * Yük taşımada kullanılan vagon. |
yük vurmak | * (hayvana) yük yüklemek. |
yükçü | * Ücretle yük taşıyarak geçinen kimse, taşıyıcı, hamal. |
yükçülük | * Sırtında veya elinde yük taşıma işi, hamallık. |
yüklem | * Cümlede oluş, işve hareket bildiren kelime veya kelime grubu, haber. * Bir konu için olumlanan veya inkâr edilen şey. |
yüklem birliği | * Bkz. yüklem öbeği. |
yüklem öbeği | * Yüklemle birlikte kurulan söz veya tamlamalar. |
yükleme | * Yüklemek işi, tahmil. * Bir yere, bir nesneye elektrik yükü biriktirme, doldurma, şarj. |
yükleme durumu | * Bkz. belirtme durumu. |
yükleme hâli | * Yükleme durumu, belirtme durumu, belirtme hâli. |
yüklemek | * Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak. * Bir yükümlülük altına sokmak, sorumlu tutmak. * Bir suçu birinin üstüne atmak. * Bir cisme elektrik gücü vermek. |
yüklenilme | * Yüklenilmek işi. |
yüklenilmek | * Yüklemek işi yapılmak. |
yüklenme | * Yüklenmek işi. |
yüklenmek | * Yüklemek işi yapılmak veya yüklemek işine konu olmak. * Kendi ağırlığını başka bir şey üzerine vermek, bedeniyle abanmak. * Bir yükü taşımayıüstüne almak. * Üstüne düşmek, zorlamak. * Bir şeyi yapmayıkabul etmek, üstüne almak. |
yükletilme | * Yükletilmek işi. |
yükletilmek | * Yükletmek işi yapılmak. |
yükletme | * Yükletmek işi. |
yükletmek | * Yüklemek işi yaptırmak. |
yükleyici | * Yükleme işini yapan (kimse). * Ağır yükleri kaldırma, taşıma veya yükleme işinde kullanılan araç. |
yükleyiş | * Yüklemek işi veya biçimi. |
yüklü | * Yükü olan. * Yapılacak işi çok olan. * Çok çalışmayı gerektiren, çetin, güç, uygun. * Çok fazla, pek çok. * Bir duyguyu veya olguyu içinde veya üzerinde fazlaca bulunduran. * Gebe, hamile. * Çok sarhoş. * Paralı, varlıklı. |
yüklüce | * Yüklü olarak. |
yüklük | * Evlerde yatak, yorgan gibi şeyler koymaya yarayan, yerli büyük dolap veya yatak yorgan konulan yer, yük. |
yüklülük | * Yüklü olma durumu. * Ağırlık, gerginlik. |
yüksek | * Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan. * Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan. * Güçlü, etkili, şiddetli. * Derece veya makamı bakımından üstün. * Normal değerlerin üstünde olan, çok. * Erdemli, faziletli. * Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan. * Yukarıda, üst tarafta olan yer. * Büyük para ile. |
yüksek atlama | * Vücudu, bacakların sıçrama gücü ile yerden keserek bir engelin öte yanına geçirme. |
yüksek basınç | * Basınçölçerde 760 mm üstünde bulunan ve güzel havayı belirten hava durumu. |
yüksek fırın | * Sanayide kullanılan ısıderecesi yüksek olan fırın. |
yüksek fiyat | * Değerinden aşırıfiyat. |
yüksek gerilim | * Otuz üç bin kilovattan elli dört bin kilovata kadar olan gerilime verilen ad. |
yüksek lisans | * Lisans öğretiminden sonra yapılan üst düzeydeki öğretim. |
yüksek okul | * Üst düzeyde uygulayıcımeslek elemanıyetiştiren yüksek öğretim kurumu. |
yüksek öğrenim | * Orta öğretim düzeyi üstündeki öğrenim. |
yüksek öğretim | * Orta öğretimin üstünde, üniversite, akademi ve yüksek okullar ile bu eğitim kurumlarınıyönetmek görevini ve sorumluluğunu taşıyan birimlerden oluşan kuruluş. * Orta öğretimden geçenlere, üniversite, akademi, teknik ve yüksek meslek okulları gibi türlü eğitim kurumlarınca plânlanıp uygulanan öğretim. |
yüksek perdeden | * yüksek sesle. |
yüksek perdeden konuşmak | * yüksek sesle konuşmak. * meydan okurcasına sert konuşmak. * yapılması güç şeyleri gerçekleştirebilecekmişgibi abartmalıkonuşmak. |
yüksek ses | * Uzaktan işitilecek nitelikte ses. * İnce ses. |
yüksek sosyete | * Sosyetenin önde gelenleri. |
yüksek tahsil | * Bkz. yüksek öğrenim. |
Kategoriler