yüreklilikle | * Korkmadan, korkusuzca, yiğitçe. |
yüreksiz | * Yürekli olmayan, korkak, cesaretsiz, tabansız. |
yüreksizlik | * Yüreksiz olma durumu, yüreksizce davranış, cesaretsizlik. |
yürekten | * Temiz duygularla, saygı ile, içten, içtenlikle (yapılan). |
yürekten çağırmak | * aşırıderecede arzu etmek, istemek. |
yürü (marş)! | * yürüyüşe başlatma komutu. |
yürü ya kulum demiş | * herhangi bir alanda çok çabuk ilerleyenler, başarıkazananlar için söylenir. |
Yürük | * Yörük. |
yürük | * Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden. * Osmanlıİmparatorluğunda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli’ye yerleştirilen ve savaşzamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlıasker. * Göçebe. |
yürük aksak | * Aksak usulünün en hareketlisine verilen ad. |
yürük at yemini artırır | * bir işte üstün çaba gösterenler, o ölçüde bir karşılık görürler. |
yürük semaî | * Türk müziği usullerinden biri. |
yürüklük | * Yürük olma durumu. |
yürüme | * Yürümek işi. |
yürümek | * Adım atarak ilerlemek, gitmek. * Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek. * (çocuk) Ayaklarıüzerinde gezecek duruma gelmek. * Yayan gezmek, yayan gitmek. * Yol almak. * Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak. * Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek. * Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek. * (faiz için) Hesap edilmek; işlemek. * Geçmek, ilerlemek, değişmek. * Ölmek. * Bir işte ileri gitmek. |
yürünme | * Yürünmek işi. |
yürünmek | * Yürümek işi yapılmak. |
yürürçalar | * Yolda veya dinlenme sırasında müzik dinlemeye yarayan alet, walkman. |
yürürlüğe girmek | * bir kanun, bir karar, bir işuygulanır, yapılır duruma gelmek. |
yürürlüğe konmak | * bir kanun veya bir karar uygulama alanına konulmak. |
yürürlük | * Gereğinin yapılır olmasıdurumu, mer’iyet. |
yürürlükte bulunmak | * bir kanun veya bir karar uygulama alanında olmak. |
yürürlükte kalmak | * bir kanun veya kararın geçerliliği sürmek. |
yürürlükte olmak | * (kanun, karar, iş) yapılmakta, uygulanmakta olmak. |
yürürlükten kaldırmak | * uygulanmaz duruma getirmek. |
yürürlükten kalkmak | * uygulamadan kalkmak. |
yürüteç | * Yeni yürümeye başlayan çocukların çabuk yürümelerini sağlayan araç, örümcek. * Yürüme sorunu olan kimselerin kullandığı araç. |
yürütme | * Yürütmek işi. * Kanunlarıuygulama işi, icra. * Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi. |
yürütme gücü | * Kanunlarıuygulama yetkisi. |
yürütme kurulu | * Bir kuruluşta kanun, tüzük veya yönetmelikleri uygulamakla görevli kurul. |
yürütmek | * Yürümek işini yaptırmak, yürümesini sağlamak. * Gerektiği gibi yapmak, uygulamak. * Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek. * İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak. * Habersiz almak, çalmak. |
yürütücü | * Yürütme yetkisini kullanan kimse. |
yürütülme | * Yürütülmek işi. |
yürütülmek | * Yürütmek işi yapılmak veya yürütmek işine konu olmak. |
yürütülüş | * Yürütülmek işi veya biçimi. |
yürütüm | * Yürütmek işi. * Bir kararı, bir yargıyıyerine getirmek, uygulama, infaz. |
yürüyen merdiven | * Basamaklarısürekli olarak dönen bir düzenek üzerine yerleştirilmiş, elektrikle çalışan merdiven. |
yürüyüş | * Yürümek işi veya biçimi. * Spor amacıyla yapılan yürüme. * Bir olayıprotesto etmek, bir konuya dikkati çekmek amacıyla topluca yürüme. * Birliklerin bir yerden başka bir yere gitmesi. |
yürüyüşdüzenlemek | * bir olayıprotesto etmek veya bir konuya dikkat çekmek amacıyla toplu yürüyüştertip etmek. |
yürüyüşkolu | * Belli bir bölgeye ulaşmak veya bulunulan bir bölgeden ayrılmak amacıyla bir kumanda altında, düzenli yürüyüşyapan piyade, zırhlıveya motorlu birliklerin tümü. |
yürüyüşyapmak | * spor amacıyla yürümek. * bir olayıprotesto etmek veya bir konuya dikkati çekmek amacıyla topluca yürümek. |
yürüyüşe çıkmak | * dolaşmaya, gezintiye çıkmak. |
yürüyüşe geçmek | * bir yerden başka bir yere gitmek için yürümeye başlamak. * bir yeri almak için o yöne doğru ilerlemek. |
yüsrü | * Bazı ince işlerin yapımında kullanılan siyah bir ağaç ve bu ağacın kökü. * Bu kökten yapılmışolan. |
yüz | * Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C. * On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan. * Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır. |
yüz | * Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat. * Yüzey, satıh. * (kesici araçlarda) Keskin kenar. * Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe. * Bir kumaşın dikişsırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. * Yastığa geçirilen kılıf. * Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş. * Utanma. * Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cür’et. * (çıkma durumunda) Nedeniyle, sebebiyle. * Yan, taraf. * Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü. |
yüz akı | * Utanmayı gerektiren bir durumu olmama, onur. |
yüz akı ile çıkmak | * bir işi kendi saygınlığınıyitirmeden, eksiksiz ve başarılı olarak yapıp bitirmek. |
yüz aklığı | * İftihar edilecek, onurlanacak durum. |
yüz aklığı göstermek | * bir işte başarıya ulaşmak. |
Kategoriler