Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Y

Türkçe Sözlük Y Sayfa 73

yüreklilikle * Korkmadan, korkusuzca, yiğitçe.
yüreksiz * Yürekli olmayan, korkak, cesaretsiz, tabansız.
yüreksizlik * Yüreksiz olma durumu, yüreksizce davranış, cesaretsizlik.
yürekten * Temiz duygularla, saygı ile, içten, içtenlikle (yapılan).
yürekten çağırmak * aşırıderecede arzu etmek, istemek.
yürü (marş)! * yürüyüşe başlatma komutu.
yürü ya kulum demiş * herhangi bir alanda çok çabuk ilerleyenler, başarıkazananlar için söylenir.
Yürük * Yörük.
yürük * Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden.
* Osmanlıİmparatorluğunda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli’ye yerleştirilen ve savaşzamanlarında geri
hizmetlerde çalıştırılan tımarlıasker.
* Göçebe.
yürük aksak * Aksak usulünün en hareketlisine verilen ad.
yürük at yemini artırır * bir işte üstün çaba gösterenler, o ölçüde bir karşılık görürler.
yürük semaî * Türk müziği usullerinden biri.
yürüklük * Yürük olma durumu.
yürüme * Yürümek işi.
yürümek * Adım atarak ilerlemek, gitmek.
* Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek.
* (çocuk) Ayaklarıüzerinde gezecek duruma gelmek.
* Yayan gezmek, yayan gitmek.
* Yol almak.
* Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak.
* Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek.
* Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek.
* (faiz için) Hesap edilmek; işlemek.
* Geçmek, ilerlemek, değişmek.
* Ölmek.
* Bir işte ileri gitmek.
yürünme * Yürünmek işi.
yürünmek * Yürümek işi yapılmak.
yürürçalar * Yolda veya dinlenme sırasında müzik dinlemeye yarayan alet, walkman.
yürürlüğe girmek * bir kanun, bir karar, bir işuygulanır, yapılır duruma gelmek.
yürürlüğe konmak * bir kanun veya bir karar uygulama alanına konulmak.
yürürlük * Gereğinin yapılır olmasıdurumu, mer’iyet.
yürürlükte bulunmak * bir kanun veya bir karar uygulama alanında olmak.
yürürlükte kalmak * bir kanun veya kararın geçerliliği sürmek.
yürürlükte olmak * (kanun, karar, iş) yapılmakta, uygulanmakta olmak.
yürürlükten kaldırmak * uygulanmaz duruma getirmek.
yürürlükten kalkmak * uygulamadan kalkmak.
yürüteç * Yeni yürümeye başlayan çocukların çabuk yürümelerini sağlayan araç, örümcek.
* Yürüme sorunu olan kimselerin kullandığı araç.
yürütme * Yürütmek işi.
* Kanunlarıuygulama işi, icra.
* Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi.
yürütme gücü * Kanunlarıuygulama yetkisi.
yürütme kurulu * Bir kuruluşta kanun, tüzük veya yönetmelikleri uygulamakla görevli kurul.
yürütmek * Yürümek işini yaptırmak, yürümesini sağlamak.
* Gerektiği gibi yapmak, uygulamak.
* Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek.
* İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak.
* Habersiz almak, çalmak.
yürütücü * Yürütme yetkisini kullanan kimse.
yürütülme * Yürütülmek işi.
yürütülmek * Yürütmek işi yapılmak veya yürütmek işine konu olmak.
yürütülüş * Yürütülmek işi veya biçimi.
yürütüm * Yürütmek işi.
* Bir kararı, bir yargıyıyerine getirmek, uygulama, infaz.
yürüyen merdiven * Basamaklarısürekli olarak dönen bir düzenek üzerine yerleştirilmiş, elektrikle çalışan merdiven.
yürüyüş * Yürümek işi veya biçimi.
* Spor amacıyla yapılan yürüme.
* Bir olayıprotesto etmek, bir konuya dikkati çekmek amacıyla topluca yürüme.
* Birliklerin bir yerden başka bir yere gitmesi.
yürüyüşdüzenlemek * bir olayıprotesto etmek veya bir konuya dikkat çekmek amacıyla toplu yürüyüştertip etmek.
yürüyüşkolu * Belli bir bölgeye ulaşmak veya bulunulan bir bölgeden ayrılmak amacıyla bir kumanda altında, düzenli
yürüyüşyapan piyade, zırhlıveya motorlu birliklerin tümü.
yürüyüşyapmak * spor amacıyla yürümek.
* bir olayıprotesto etmek veya bir konuya dikkati çekmek amacıyla topluca yürümek.
yürüyüşe çıkmak * dolaşmaya, gezintiye çıkmak.
yürüyüşe geçmek * bir yerden başka bir yere gitmek için yürümeye başlamak.
* bir yeri almak için o yöne doğru ilerlemek.
yüsrü * Bazı ince işlerin yapımında kullanılan siyah bir ağaç ve bu ağacın kökü.
* Bu kökten yapılmışolan.
yüz * Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C.
* On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan.
* Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır.
yüz * Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat.
* Yüzey, satıh.
* (kesici araçlarda) Keskin kenar.
* Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe.
* Bir kumaşın dikişsırasında dışa getirilen gösterişli bölümü.
* Yastığa geçirilen kılıf.
* Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş.
* Utanma.
* Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cür’et.
* (çıkma durumunda) Nedeniyle, sebebiyle.
* Yan, taraf.
* Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü.
yüz akı * Utanmayı gerektiren bir durumu olmama, onur.
yüz akı ile çıkmak * bir işi kendi saygınlığınıyitirmeden, eksiksiz ve başarılı olarak yapıp bitirmek.
yüz aklığı * İftihar edilecek, onurlanacak durum.
yüz aklığı göstermek * bir işte başarıya ulaşmak.

Bir yanıt yazın