zayıflık | * Zayıf olma durumu. |
zayi | * Yitmiş, kaybolmuşolan, yitik, kayıp. * Yok olmuş, elden çıkmış, mahvolmuş. * İşe yaramayan, yararsız, boş. * Kaybolma, yitme, zarar, ziyan. |
zayi etmek | * yitirmek, kaybetmek. |
zayi olmak | * yitmek, kaybolmak. |
zayiat | * Yitikler, kayıplar. |
zayiat verdirmek | * kayba uğratmak, zarar ziyan vermek. |
zayiat vermek | * kayba uğramak, zarar ziyan görmek. |
zayiçe | * Yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelge. |
zayiçesine bakmak | * bir inanışa göre, yıldızlara bakarak birinin gelecekteki talihini anlamak. |
zeamet | * Tımar. |
zeban | * Dil, lisan. |
zebanî | * Cehennem bekçisi. * Zebellâ. |
zebanzet | * Söylenen, söylenir olan, herkesçe kullanılan (söz). |
zebellâ | * Çok iri yarıkimse. |
zebercet | * Sarırenkte ve cam parlaklığında, doğal demir ve magnezyum silikat, krizolit. |
zebra | * Tek parmaklılardan, ata benzeyen, derisi çizgili, Afrika’da yaşayan memeli hayvan (Equus zebra). |
zebun | * Güçsüz, zayıf, âciz. |
zebun etmek | * güçsüz bırakmak, zavallıduruma düşürmek veya getirmek. |
zebun kalmak | * güçsüz, zavallıdurumda bulunmak. |
zebun olmak | * güçsüz duruma düşmek. |
zebunküş | * Güçsüze acımayan, zavallılarıezen. |
zebunküşlük | * Zebunküşolma durumu. |
zebunlaşma | * Zebunlaşmak durumu. |
zebunlaşmak | * Zebun bir duruma gelmek, zayıflamak. |
zebunluk | * Zebun olma durumu. |
zebunu olmak | * birini çok sevmek, ona aşırıdüşkün olmak. |
Zebur | * Tanrıtarafından Davut Peygamber’e gönderildiğine inanılan kutsal kitap. |
zecir | * Yaptırmama, yasaklama. * Zorlama, bir işi zorla yaptırma. * Eziyet etme. |
zecren | * Yasaklayarak. * Zorlayarak. * Eziyet ederek. |
zecrî | * Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan. |
zecrî tedbir | * İstenileni zorla yaptırmak için başvurulan yol, zorlayıcıönlem. |
zedeleme | * Zedelemek işi veya durumu. |
zedelemek | * Berelemek. * Zarar vermek. |
zedeleniş | * Zedelenme durumu. |
zedelenme | * Zedelenmek durumu. |
zedelenmek | * Vurma, çarpma, delme sonucu berelenmek, ezilmek. * Zarar görmek. |
zedeli | * Zedelenmiş. |
zedesiz | * Zedelenmemiş. |
zefir | * Genellikle gömlek yapmakta kullanılan, çizgili, ince bir pamuklu kumaş. |
zefir | * Soluk verme. |
zehaba kapılmak | * kuruntuya düşmek, vesveselenmek. |
zehap | * Sanma, sanı, zannetme. |
zehapta bulunmak | * vesveseye kapılmak, kuruntu içinde olmak. |
zehir | * Organizmaya girince kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyıöldürebilen madde, ağı, sem. * Büyük üzüntü, acı, keder, sıkıntı. |
zehir gibi | * çok acı. * çok soğuk (hava). * çok becerikli, usta. * çok üstün. |
zehir hafiye | * Göz açtırmaz, sert kimse. * Olaylarıen ince veya gizli noktalarına kadar bilen veya araştıran kimse. |
zehir kesilmek | * çok acıve yakıcı olmak. * aşırıkaranlık, ümitsizlik, sıkıntı oluşmak. |
zehir olmak | * üzülmek, bunalmak, acıçekmek. |
zehir saçmak | * çevreye kötü propaganda yapmak veya insanları olumsuz davranışlara yönlendirmek, tahrik etmek, ortalığı karıştırmak. |
zehir zemberek | * Son derece acı. |
Kategoriler