Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Z

Türkçe Sözlük Z Sayfa 6

zayıflık * Zayıf olma durumu.
zayi * Yitmiş, kaybolmuşolan, yitik, kayıp.
* Yok olmuş, elden çıkmış, mahvolmuş.
* İşe yaramayan, yararsız, boş.
* Kaybolma, yitme, zarar, ziyan.
zayi etmek * yitirmek, kaybetmek.
zayi olmak * yitmek, kaybolmak.
zayiat * Yitikler, kayıplar.
zayiat verdirmek * kayba uğratmak, zarar ziyan vermek.
zayiat vermek * kayba uğramak, zarar ziyan görmek.
zayiçe * Yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelge.
zayiçesine bakmak * bir inanışa göre, yıldızlara bakarak birinin gelecekteki talihini anlamak.
zeamet * Tımar.
zeban * Dil, lisan.
zebanî * Cehennem bekçisi.
* Zebellâ.
zebanzet * Söylenen, söylenir olan, herkesçe kullanılan (söz).
zebellâ * Çok iri yarıkimse.
zebercet * Sarırenkte ve cam parlaklığında, doğal demir ve magnezyum silikat, krizolit.
zebra * Tek parmaklılardan, ata benzeyen, derisi çizgili, Afrika’da yaşayan memeli hayvan (Equus zebra).
zebun * Güçsüz, zayıf, âciz.
zebun etmek * güçsüz bırakmak, zavallıduruma düşürmek veya getirmek.
zebun kalmak * güçsüz, zavallıdurumda bulunmak.
zebun olmak * güçsüz duruma düşmek.
zebunküş * Güçsüze acımayan, zavallılarıezen.
zebunküşlük * Zebunküşolma durumu.
zebunlaşma * Zebunlaşmak durumu.
zebunlaşmak * Zebun bir duruma gelmek, zayıflamak.
zebunluk * Zebun olma durumu.
zebunu olmak * birini çok sevmek, ona aşırıdüşkün olmak.
Zebur * Tanrıtarafından Davut Peygamber’e gönderildiğine inanılan kutsal kitap.
zecir * Yaptırmama, yasaklama.
* Zorlama, bir işi zorla yaptırma.
* Eziyet etme.
zecren * Yasaklayarak.
* Zorlayarak.
* Eziyet ederek.
zecrî * Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan.
zecrî tedbir * İstenileni zorla yaptırmak için başvurulan yol, zorlayıcıönlem.
zedeleme * Zedelemek işi veya durumu.
zedelemek * Berelemek.
* Zarar vermek.
zedeleniş * Zedelenme durumu.
zedelenme * Zedelenmek durumu.
zedelenmek * Vurma, çarpma, delme sonucu berelenmek, ezilmek.
* Zarar görmek.
zedeli * Zedelenmiş.
zedesiz * Zedelenmemiş.
zefir * Genellikle gömlek yapmakta kullanılan, çizgili, ince bir pamuklu kumaş.
zefir * Soluk verme.
zehaba kapılmak * kuruntuya düşmek, vesveselenmek.
zehap * Sanma, sanı, zannetme.
zehapta bulunmak * vesveseye kapılmak, kuruntu içinde olmak.
zehir * Organizmaya girince kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyıöldürebilen
madde, ağı, sem.
* Büyük üzüntü, acı, keder, sıkıntı.
zehir gibi * çok acı.
* çok soğuk (hava).
* çok becerikli, usta.
* çok üstün.
zehir hafiye * Göz açtırmaz, sert kimse.
* Olaylarıen ince veya gizli noktalarına kadar bilen veya araştıran kimse.
zehir kesilmek * çok acıve yakıcı olmak.
* aşırıkaranlık, ümitsizlik, sıkıntı oluşmak.
zehir olmak * üzülmek, bunalmak, acıçekmek.
zehir saçmak * çevreye kötü propaganda yapmak veya insanları olumsuz davranışlara yönlendirmek, tahrik etmek, ortalığı
karıştırmak.
zehir zemberek * Son derece acı.

Bir yanıt yazın