- narrowly = kıl payı, dar
- native to = yöreye has/özgü, yerli
- neglect = ihmal, ilgisizlik, boşlama, ihmal etmek, unutmak,
- nervous = sinir, sinirli, gergin, asabi
- neutrality (nötraliti) = tarafsızlık (= impartiality), tarafsız
- notice = bildirim, tebligat, bilgi, haber, bildiri, ilan, duyuru, ihbarname
- obese = şişman, obez, kilolu
- obey = uymak, itaat etmek, dinlemek, riayet etmek
- objection = itiraz, sakınca, itiraz nedeni, karşı gelme, mahzur
- obligation = yükümlülük, sorumluluk, zorunluluk, borç, mecburiyet, senet, ödev, minnet, minnet borcu
- obscure = belirsiz, muğlak, bilinmeyen, anlaşılmaz
- observe = gözlemek, izlemek, görmek, farketmek
- obsolete = modası geçmiş, eskide kalmış, kullanılmayan
- obtain = almak, alınmak, elde etmek, edinmek, süregelmek, kazanmak, varolmak,
- occasion = vesile, durum, fırsat
- occasional = ara sıra, nadiren (= infrequent)
- occupy = işgal etmek, tutmak, oturmak, kaplamak
- occur= oluşmak, çıkmak, ortaya çıkmak, görülmek, meydana gelmek, akla gelmek, olmak, cereyan etmek
- occurrence = vukuat, olay, olma, oluş, çıkma
- odd = garip, küsur, teki olmayan, tuhaf, acayip
- Oddly enough! = Ne tuhaftır ki!, işin garibi
- odour = koku, izlenim, iz, şöhret, korku, izlenim, iz
- offend = kırmak, kırılmak, gücendirmek, rencide etmek, küstürmek, hoş gelmemek
- offer = sunum, sunma, teklif, öneri, arz, adak, satışa çıkarma
- officially = resmen, resmi olarak
- opportunity = fırsat, olasılık, olanak, şans, uygun durum, imkan
- opposition = muhalefet, karşıtlık, rakip, düşmanlık, karşı koyma, zıtlık, rekabet, başkaldırma
- oppress = ezmek, zulmetmek, kahretmek
- ordinary = sıradan, alışılagelmiş (= commonplace, mundane, average), adi, alelâde
- originally = ilk başta, ilk önceleri, aslında, aslen
- ornament = süs, sülemek, takı, aksesuar
- orphan = yetim bırakmak, yetim , öksüz
- outcrop = yeryüzüne çıkmış katman, ortaya çıkmış
- outcry = feryat figan, çığlık, haykırış
- outdo = birini geride bırakmak, sollamak, ekarte etmek (= surpass), yem-nmek, geçmek, üstün olmak
- outing = gezi, gezinti
- outlet = (sadece bir çeşit ürün veya sadece bir firmanın ürününü satan) şube, magaza
- overlap = çakışmak, bindirmek, üstüne gelmek, üst üste gelmek, aşmak, kaplamak, üstünü örtmek, örtüşmek
- overlook = bakmak, gözden kaçırmak, görmemezlikten gelmek, yüksekten bakmak, nazar değdirmek
- overtake = yakalamak, sollamak, yetişmek, yetişip geçmek
- overtake = sollamak, bastırmak
Kategoriler