açıklamalı | * Birtakım açıklamalarla anlaşılması, öğrenilmesi kolaylaştırılmış, izahlı. |
açıklanan | * Açıklamalar sonunda ortaya çıkması beklenen kavram. |
açıklanma | * Açıklanmak işi. |
açıklanmak | * Açıklamak işi yapılmak, izah edilmek, ifşa edilmek. |
açıklar livası | * İşi gücü olmayan, boşta kalan kimse. |
açıklar livası | * işi gücü olmayan, boşta kalan kimse. |
açıklar livası olmak | * iş bulamayarak işsiz ve kazançsız kalmak. |
açıklaşma | * Açıklaşmak durumu almak. |
açıklaşmak | * Açık duruma gelmek. * Rengi açılmak. |
açıklaştırma | * Açıklaştırmak işi. |
açıklaştırmak | * Açık duruma getirmek. * Rengini açtırmak. |
açıklatma | * Açıklatmak işi. |
açıklatmak | * Açıklamasını sağlamak. |
açıklayan | * Açıklamalar sonucunda elde edilen kavram. |
açıklayıcı | * Bir sorunu gerekli açıklığa kavuşturan. * Kendinden önce gelen kelimeyi belirten, açıklayan (kelime veya kelimeler): “Atatürk yeni Türkiye’nin kurucusu, daima saygı ile anılacaktır” cümlesindeki ‘yeni Türkiye’nin kurucusu’ sözü Atatürk adının açıklayıcısıdır. |
açıklayış | * Açıklamak işi veya biçimi. |
açıklığa kavuşturmak | * (bir konu veya sorunu) aydınlatmak, kapalılıktan kurtarmak, anlaşılır duruma getirmek. |
açıklık | * Açık olma durumu. * Uzaklık, mesafe. * Örtüsüz, çıplak yer. * Boşve genişyer. * Bir yerin uzaklara kadar bakılabilecek ve bakanın içinde ferahlık doğuracak durumda olması. * Gerçeği olduğu gibi yansıtma durumu. * Bir söz veya yazıda maksadın açık olmasıözelliği, vuzuh. * Dürbün, fotoğraf makinesi gibi optik araçlarda ağız çapı, ışığın girebildiği delik. |
açıklık getirmek (veya kazandırmak) | * (bir konu veya sorunu) anlaşılır duruma getirmek. |
açıklıkölçer | * Bir mikroskobun açıklığınıölçmeye yarayan alet. |
açıkta bırakmak | * işve görev vermemek, yersiz yurtsuz bırakmak veya birkaç kişiye birlikte sağlanan bir iyilikten birini yararlandırmamak. |
açıkta kalmak (veya olmak) | * işve görev bulamamak, yersiz yurtsuz kalmak veya birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yararlanamamak. |
açıktan | * Bir yerin uzağından. * Sıra ve aşama gözetilmeden, dışarıdan atayarak. * Emek ve para harcamadan. |
açıktan (para) kazanmak | * emek ve sermaye olmadan para kazanmak. |
açıktan açığa | * Belirgin olarak, göz göre göre. |
açıktan kazanmak | * emek ve sermaye koymadan kazanç sağlamak. |
açıktan para almak | * bir işveya mal için, kararlaştırılmışücret veya değer dışında para almak. |
açıktan tayin | * Derece ve belli bir sıra gözetilmeksizin yapılan atama. |
açılama | * İleride, içlerinde en uygununun seçilebilmesi için, güç bir sahnenin çeşitli açılardan çekiminin yapılması. |
açılım | * Açılma. * Bir yıldızla gök ekvatoru arasındaki uzaklık; kuzeye doğru olanıartı, güneye doğru olanıda eksi işaretiyle ölçülür. |
açılıp saçılmak | * (kadın için) çok açık saçık giyinmeye başlamak. * (kadın için) eskisine göre ölçüsüz davranışlarda bulunmaya başlamak. |
açılış | * Açılmak işi veya biçimi. * Yeni bir yapının, yerin veya yeni bir kuruluşun çalışmaya başlaması, küşat. |
açılışkonuşması | * Herhangi bir toplantının açılmasısırasında yapılan ilk konuşma. |
açılıştöreni | * Bir açılışıkutlamak için yapılan toplantı, resmiküşat. |
açılma | * Açılmak işi. * Bir film çekiminde karanlıkta başlayıp gittikçe aydınlanarak görüntülerin belirmesine dayanan noktalama. * Bir grupta, sıraların jimnastik alıştırmaları için dağınık düzene girmesi. * Çatlama. |
açılmak | * Açmak işi yapılmak veya açmak işine konu olmak. * (renk için) Koyuluğunu yitirmek. * Kendine gelmek, biraz iyileşmek, ferahlamak. * (gemi) Gitmek, uzaklaşmak. * Sıkılması, çekinmesi, tutukluğu kalmamak. * (kuruluşlar için) İlk kez veya yeniden işe başlamak. * İşini gereğinden veya götürebileceğinden geniştutmak. * Genişlemek, bollaşmak. * Delinmek, yırtılmak. * (sis, karanlık, duman için) Dağılmak, yoğunluğunu yitirmek. * Gereken güce ulaşmak. * Sırrını, üzüntüsünü, sorunlarını birine söylemek. * (pencere, kapı, yol için) Geçit vermek. * Ayrıntıya girmek. * (yüzerken) Kıyıdan uzaklaşmak. |
açım | * Açma, açılış, küşat. |
açımlama | * Açımlamak işi, teşrih, şerh. |
açımlamak | * Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince noktalarına kadar gözden geçirerek anlatmak, şerh etmek, teşrih etmek. |
açımlanma | * Açımlanmak işi. |
açımlanmak | * Açımlamak işine konu olmak. |
açındırma | * Açındırmak işi. |
açındırmak | * Açınmasını sağlamak. * Bir cismin yüzeyini açarak bir düzlem üzerine yaymak. |
açınım | * Açınmak işi, inkişaf. * Bir cismin yüzeylerinin açılıp bir düzlem üzerine yayılması. |
açınma | * Açınmak işi. |
açınmak | * Gelişmek. * (tohum, hastalık için) İçindeki yetenekler uyanarak amacına varmak, gelişmek, inkişaf etmek. |
açınsama | * Açınsamak işi, istikşaf. |
açınsamak | * Bir yerin özelliklerini ortaya çıkarmak için araştırma ve inceleme yapmak, istikşaf etmek. |
açı ortay | * Bir açısal bölgeyi, ölçüleri birbirine eşit olan iki açısal bölgeye ayıran doğru. |
açı ortay düzlemi | * İki düzlemli bir açıyı iki komşu ve eşit açıya bölen düzlem. |
Kategoriler