atlanma | * Atlanmak işi. |
atlanmak | * Ata binmek veya at edinmek. |
atlanmak | * Atlamak işi yapılmak. |
atlar anası | * İri yarı, erkeksi kadın. |
atlar nallanırken kurbağalar ayak uzatmaz | * küçükler büyüklerin yanında hadlerini bilmelidir. |
atlar tepişir, arada eşekler ezilir | * büyüklerin çatışmasından küçükler zarar görür. |
atlas | * Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş. |
atlas | * Dünyanın, bir ülkenin, bir bölgenin fiziksel ve siyasî coğrafyası ile ekonomi, tarih gibi konularda toplu bilgi vermek için bir araya getirilmiş coğrafya haritalarıderlemesi. * Bir konuyu açıklamak için hazırlanmışresim veya levhalardan oluşmuşkitap. |
atlas çiçeği | * Uzun ve sarkık yapraklı, parlak kırmızıçiçekler açan kaktüs. |
atlas çiçeğigiller | * Kaktüsgiller. |
atlas kemiği | * Boyun omurlarının üstten birincisi. |
atlatılma | * Atlatılmak işi. |
atlatılmak | * Atlatmak işi yapılmak veya bu işe konu olmak. |
atlatma | * Atlatmak işi. |
atlatmak | * Atlamak işini yaptırmak. * Kötü bir durumu geçiştirmek. * Savmak. * Savsaklamak. * Aldatmak. * (basında) Başka ilgililerden önce bir haberin yayımlanmasını sağlamak. |
atlaya zıplaya | * atlayarak. * istekle, isteyerek. |
atlet | * Atletizmle uğraşan kimse. |
atlet fanilâsı | * Kolsuz erkek fanilâsı. |
atletik | * Atletleri ilgilendiren. * Vücudu gelişmiş, biçimli, atlet gibi. |
atletizm | * Beden gücünü, çevikliği, yetenekleri geliştirmeye yarayan koşu, atlama, ağırlık kaldırma ve atma gibi, tek başına yapılan vücut çalışmaları. |
atlı | * Atı olan. * Ata binmişkimse, süvari. * Binek atıkullanan asker veya asker sınıfı. |
atlıkarınca | * İri bir karınca türü (Ponera grandis). |
atlıkovalarcasına | * gereksiz yere acele ederek. |
atlıspor | * At üzerinde yapılan bütün sporların genel adı. |
atlıkarınca | * Yere dikilmiş bir eksen çerçevesinde döndürülen askılara takılı oyuncak atlar, uçaklar vb.den oluşan bir eğlence aracı. |
atma | * Atmak işi. |
atma Recep, din kardeşiyiz | * söylediklerin hep yalan (veya abartma), farkındayız. |
atmaca | * Kartalgillerden, ava alıştırılabilen küçük bir yırtıcıkuş(Accipiter nisus). * Sapan. |
atmak | * Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak. * Bir şeyi yere doğru bırakmak. * (bir kimseyi) Uzaklaştırmak, göndermek, ilgisini kesmek. * Koymak. * Yerleştirmek, bir kenara koymak. * Uzatmak. * Bir yerden başka bir yere taşımak. * (sille, tokat, kılıç) Vurmak. * (top, tüfek gibi silâhlar için) Patlatmak. * (kurşun, gülle, ok gibi şeyleri) Hedefe iletmek. * (zaman bildiren tümleçlerle) Geri bırakmak. * Örtmek. * (yapılmışkötü bir işi birine) Yüklemek. * Sözle sataşmak. * Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak. * İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak. * Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek. * Çıkarmak, dışarıya vermek. * Patlayıcımaddelerle havaya uçurup yıkmak. * Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak. * İçki içmek. * Bilmeden, kestirerek söylemek. * Yalan veya abartmalısöz söylemek. * Çatlamak, yırtılmak veya yapışık olduğu yerden ayrılmak. * (kalp, nabız gibi kan dolaşımı ile ilgili organlar için) Vurmak, çarpmak. * (sıkıntıdolayısıyla) Giyilen bir şeyi çıkarmak. * Yazılıveya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak. * Değerini eksiltmek. * (renk için) Solmak. * Söylemek. * Göndermek, yollamak. * Haykırmak, bağırmak. * Etkisi kaybolmak, alışmak, bırakmak. * Götürmek, sahiplenmek. |
atmasyon | * Uydurma, palavra. |
atmasyoncu | * Uydurmacı, palavracı(kimse). |
atmasyonculuk | * Atmasyoncu olma durumu. |
atmık | * Erkeklerin cinsel organından salgılanan madde, er suyu, bel, meni, sperma. |
atmosfer | * Yeri veya herhangi bir gök cismini saran gaz tabakası, gaz yuvarı. * Hava yuvarı. * İçinde yaşanılan ve etkisinde kalınan ortam, hava. * Basınç birimi olarak kullanılan, 150 C de deniz yüzeyinde, 76 cm uzunluğunda ve tabanıl cm 2 olan cıva sütununun ağırlığı(l kg 33 gr). |
atmosfer basıncı | * Atmosferin yeryüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. |
atmosferik | * Atmosferle ilgili, cevvî. |
atol | * Mercanların bir araya toplanması ile oluşmuş, halka biçiminde adacık, mercan ada. |
atom | * Birkaç türü birleşince çeşitli kimyasal birleşikleri (molekülleri), bir tek türü ise bir kimyasal ögeyi oluşturan parçacık. * (eski Yunan filozoflarına göre) Gerçeğin son, artık bölünemez, bozulamaz diye tasarlanan temel ögeleri. |
atom ağırlığı | * Herhangi bir atomun 16 sayısı ile gösterilen oksijen atomuna göre ağırlığı. |
atom bombası | * Atom çekirdeklerinin parçalanmasısonucu enerji oluşmasıtemeline dayanan bomba. |
atom çağı | * Atom enerjisinin insanlığın hizmetine girdiği çağ. |
atom çekirdeği | * Atomun çekim kuvvetinin etkisiyle, çevresinde elektronlar dolaşan, proton ve nötronlardan oluşan pozitif elektron yüklü merkez bölümü. |
atom enerjisi | * Atom çekirdeklerinin parçalanmasından veya hafif atomların kaynaşmasından oluşan büyük enerji. |
atom numarası | * Bir atom çekirdeğinin içinde bulunan protonların sayısı. |
atom reaktörü | * Nükleer parçalanma sonucu oluşan enerjiyi kontrol etmekte kullanılan düzen. |
atom santrali | * Atomdan yararlanarak enerji elde eden fabrika. |
atom sayısı | * Bir atom çekirdeğinin içerisinde bulunan protonların sayısı. |
atomal | * Atomlarla ilgili olan. |
atomcu | * Atomculuk yanlısı(kimse). * Atomla ilgili. |
atomculuk | * Evrenin, bölünmez parçaların kümelenmesinden oluştuğunu ileri süren öğreti. |
Kategoriler