avara kasnak işlemek (veya dönmek) | * hiçbir işe yaramadan boşuna. |
avaraya almak | * o bölümün çalışmasınıdurdurmak. |
Avarca | * Avarların kullandığıdil. |
avare | * İşsiz, işsiz güçsüz, başı boş, başı boşluk, aylak. |
avare dolaşmak | * işsiz, işsiz güçsüz, başı boş, aylak dolaşmak. |
avare etmek | * bir kimseyi işinden alıkoymak. |
avare olmak | * işsiz güçsüz dolaşmak. |
avareleşme | * Avareleşmek durumu. |
avareleşmek | * Aylaklık etmek. |
avarelik | * İşsizlik, başı boşluk, aylaklık. |
avarız | * Kazalar, belâlar. * Engebeler, engeller, tümsekler, yüzey biçimleri. * Osmanlılarda önceleri yalnız olağanüstü durumlarda, sonraları ise sürekli olarak halktan toplanan vergi. |
avarya | * Bir deniz yolculuğunda geminin veya yükünün gördüğü zarar. * Çeşitli sebeplerle dayanıklılığınıve esnekliğini kaybetmişyapağıve yün. |
avaz | * Yüksek ses, nara. |
avaz avaz (bağırmak) | * var gücüyle bağırmak. |
avazıçıktığıkadar | * çok yüksek sesle. |
avcı | * Avlanmayıseven veya avıkendine işedinen kimse. * Avcılara özgü olan. * Başka hayvanlarıyakalamakta usta olan (hayvan). * Bir şeyi büyük bir istekle izleyen ve bulup ortaya çıkaran, tanıtan kimse. |
avcıeri | * Piyade mangasında her ere verilen ad. |
avcıhattı | * Savaşta düşmana doğru dağılarak ön safta ilerleyen asker topluluğu. |
avcı otu | * Düğün çiçeğigillerden, kokusuz, parlak zehirli bir bitki (Adonis). |
avcıuçağı | * Düşman uçaklarınıdüşürmek için kullanılan uçak. |
avcılık | * Avcı olma durumu veya işi. |
avcılık etmek | * avlanma ile uğraşmak. |
avcu kaşınmak | * halk inanışına göre eline bir yerden para geçeceği anlaşılmak. |
avcuna saymak | * peşin olarak ödemek. |
avcunu yalamak | * umduğunu ele geçirememek. |
avcunun içi gibi bilmek | * (bir yeri, bir şeyi) çok iyi ve ayrıntılı olarak bilmek. |
avcunun içinde tutmak | * ona istediğini yaptıracak güçte olmak. |
avcunun içine almak | * bir kimseyi baskıve etkisi altına almak. |
avdet | * Dönüş, geri gelme. |
avdet etmek | * dönmek, geri gelmek. |
avdetî | * (genellikle Musevîler için) İslâm dinine dönmüşolan. |
avene | * Yardakçılar. |
averaj | * Ortalama. * Sayıfarkı. |
avgın | * Duvarda suyun geçmesi için bırakılan delik veya üstü kapalısu yolu. |
avisto | * Ödenmesi gereken poliçelere yazılan ve “görüldüğünde” anlamına gelen bir terim. |
avize | * Tavana asılan, şamdanlı, lâmbalı, billûr, cam veya metal süslü aydınlatma aracı. |
avize ağacı | * Zambakgillerden, Amerika’dan dünyanın her yanına yayılmışolan, avize biçiminde sarkık, iri ve beyaz çiçekli bir süs ağacı(Yucca glosiosa). |
avlak | * Avıçok olan yer, av yeri. |
avlama | * Avlamak işi. * Voleybolda karşı oyuncuların boş bıraktığıve yetişemeyeceği yere topu yavaşça indirip sayıalma. |
avlamak | * Bir avıdiri veya ölü olarak ele geçirmek. * Tuzağa düşürmek, kurnazlıkla kandırmak. |
avlanma | * Avlanmak işi. |
avlanmak | * Avlamak işine konu olmak. * Ava gitmek, ava çıkmak, av için dolaşmak. |
avlatma | * Avlatmak işini yaptırma. |
avlatmak | * Avlanmak işini yaptırmak. |
avlu | * Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan. |
avokado | * Amerikan armudu (Persea americana). |
avrat | * Kadın. * Karı, eş. |
avrat pazarı | * Cariyelerin satıldığıpazar. * Kadınların öteberi sattıklarıpazar yeri. |
avret | * Ut yeri. |
Avrupa kayını | * Avrupa’da yetişen bir kayın türü. |
Kategoriler