ayağını bağlamak | * engel olmak. |
ayağını çekmek | * sık sık gittiği bir yere artık uğramaz olmak, ilgiyi kesmek. |
ayağınıdenk almak | * başkalarının kendisine yapması ihtimali bulunan kötülüklere karşıuyanık davranmak. * dikkat. |
ayağınıdenk basmak | * dikkatli ve uyanık davranmak. |
ayağını giymek | * ayakkabısını giymek. |
ayağınıkaydırmak | * bir yolunu bulup birini işinden veya görevinden uzaklaştırmak. |
ayağınıkesmek | * bir yere gitmez olmak, uğramamak. * başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek. |
ayağınısürümek | * verilen bir işi ağırdan almak. * bir yerden uzaklaşmak üzere bulunmak. * halk inanışına göre bir kimsenin gelmesi, ardından başkalarının da gelmesine yol açmak. * ölmek üzere olmak. |
ayağınıtek almak | * bir işte iyi düşünüp dikkatli davranmak. |
ayağınıvurmak | * ayakkabıayağınıyara etmek. |
ayağınıyorganına göre uzatmak | * giderini gelirine uydurmak. |
ayağının (veya ayaklar) altında | * (yüksek bir yerden) geniş bir alanı görür durumda. |
ayağının (veya ayaklarının) altınıöpeyim | * “pek çok yalvarırım” anlamında kullanılır. |
ayağının altına almak | * tekme ile dövmek. |
ayağının altına karpuz kabuğu koymak | * bir yolunu bulup bir kimseyi düzenle işinden uzaklaştırmak. |
ayağının bağınıçözmek | * karısını boşamak. * serbest davranmasınıengelleyen ilişkilere son vermek. |
ayağının bastığıyerde ot bitmez | * uğradığıyere bereketsizlik, uğursuzluk getirir. |
ayağının pabucu olamamak | * değerce ondan çok aşağı olmak. |
ayağının pabucunu başına giymek | * dengi olmayan bir kimseyle evlenmek. * değersiz bir kimseyi üstün bir yere geçirmek. |
ayağının tozu ile | * yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden. |
ayağının tozunu silmeden | * henüz yoldan gelmişken. |
ayağının türabı olmak | * bir kimse başka bir kimseye kul gibi bağlanıp onun her emrini yerine getirmek. |
ayak | * Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü. * Bacak. * Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasınısağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri. * Vücudun belden aşağı bölümü. * Büyük bir ırmağa karışan ikinci derecedeki akarsuların her biri. * Göl ayağı. * Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi. * Basamak. * Halk edebiyatında uyak. * Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizelere verilen ad. * Yarım arşın veya 30,5 cm uzunluğundaki ölçü birimi, kadem. * 30,4 cm değerinde İngiliz uzunluk ölçüsü birimi, fut. * (buzdolabıölçülerinde) İngiliz ölçüsü fut’un kübü alınarak hesaplanan değer. * Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta. * Aşağıdüzeyde, sıradan, bayağı. |
ayak atmak | * girmek. * ilk kez gitmek. |
ayak atmamak | * bir yere hiç gitmemek, uğramamak. |
ayak ayak üstüne atmak | * otururken bir bacağınıötekinin üstüne almak. |
ayak bağı | * Bir yere veya bir işe gidilmesine engel olan şey. |
ayak basmak | * bir yere varmak, ulaşmak. * girmek, gelmek, uğramak. * (bir yere veya mesleğe) girmek, bağlanmak. |
ayak basmamak | * bir yere hiç uğramamak. |
ayak bileği | * Baldır kemikleriyle tarak kemikleri arasında bulunan ve yedi kemikten oluşan ayağın arka bölümü. |
ayak çekmek | * kandırmaya çalışmak, avutmak. |
ayak değiştirmek | * talim yürüyüşünde kısa bir adım atmak yolu ile adımlarını başkalarınınkine uydurmak. |
ayak diremek | * bir düşünceyi, bir davranışısonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak. |
ayak divanı | * Olağanüstü durumlarda o anda bulunulan yerde padişahın katılmasıyla bir konuyu görüşmek ve karara bağlamak için yapılan toplantı, ayakta toplanan meclis. * Ayakta yapılan sohbet. |
ayak işi | * Birtakım getir götür işleri. |
ayak izi | * Herhangi bir zemin üzerinde ayağın bıraktığı iz. |
ayak keseri | * Ayakta durarak ağaç yontmaya elverişli uzun saplıkeser. |
ayak kirası | * Bir haber veya eşya getirene emeğine karşılık verilen para, ayak teri. |
ayak makinesi | * Ayak yardımı ile işletilen makine. |
ayak oyunu | * Hile. |
ayak satıcısı | * Gezgin satıcı. |
ayak sürümek | * verilen bir işi ağırdan almak. * gönderilen yere isteği ile gitmemek. |
ayak takımı | * Görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağıdurumda olan kişiler. |
ayak tarağı | * Bkz. tarak. |
ayak tedavisi | * Ayakta oluşan bir hastalığın veya rahatsızlığın tedavisi. * Ayakta tedavi. |
ayak teri | * Ayak parmaklarıarasından çıkan pis kokulu salgı. * Hizmet için bir yere gönderilen kimseye verilen ücret, ayak kirası. |
ayak topu | * Futbol. |
ayak tutmak | * mani yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağıvermek. |
ayak ucu | * Yatanın veya yatılan bir yerin ayak uzatılan yönü, yeri. * Ayak parmak uçlarının oluşturduğu dar dayanak yüzeyi. |
ayak uydurmak | * yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak. * kendi gidişve davranışını başkasınınkine benzetmek. |
Kategoriler