aybeay | * Aydan aya, ay ay olarak. |
ayça | * Ayın ilk günlerinde aldığıyay biçimi, hilâl. * Bayrak ve sancak direklerinin tepesindeki pirinçten yapılmışay yıldızlısüs, alem. |
ayçiçeği | * Birleşikgillerden, sarırenkli çiçeği çok iri olan, yurdumuzda çok yetiştirilen bir bitki, gün çiçeği, günebakan; gündöndü (Helianthus annuus). * Bu bitkinin yağçıkarılan tohumu. |
ayçiçeği yağı | * Ay çiçeğinden çıkarılan yağ. |
ayçöreği | * İçine tarçın, ceviz konularak ay biçiminde yapılmışçörek. |
ayda yılda bir | * çok seyrek olarak. |
aydemir | * Yüzü yay biçiminde bir çeşit keser. |
aydın | * Işık alan, ışıklı, aydınlık. * Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver. * Kolayca anlaşılacak kadar açık (söz veya yazı), vazıh. |
aydınger | * Parlak yüzeyli, saydam, mimarlıkta çizim için kullanılan özel bir kâğıt. |
aydınlanma | * Aydınlanmak işi. * Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinme, tenevvür. * Bir yüzeyin, karşısına konulan eşit ışık kaynaklarının sayısı ile orantılı olarak aydınlık görünmesi. |
aydınlanmak | * Aydınlık olmak. * Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinmek, tenevvür etmek. |
aydınlatıcı | * Aydınlık verici. * Bir sorunla ilgili gerekli bilgileri veren. |
aydınlatılma | * Aydınlatılmak işi. |
aydınlatılmak | * Aydınlatmak işine konu olmak. |
aydınlatma | * Aydınlatmak işi. * Sahnelerin ışıklandırılması işi. |
aydınlatmak | * Karanlığı giderip görünür duruma getirmek. * Bir sorun üzerine bilgi vermek. |
aydınlık | * Bir yeri aydınlatan güç, ışık. * Işık alan. * Kolay anlaşılacak derecede açık olan, vazıh. * Kötülükten uzak, temiz, saf. * Bir yapının ortasına gelen oda ve öbür bölümlerin ışık alması için, damın ortasından zemine kadar açılan boşluk. |
aydınlıkölçer | * Aydınlıklarıölçmeye yarayan aygıt, lüksmetre. |
ayet | * Kur’an surelerini oluşturan cümlelerden her biri. |
aygın | * Bitkin. |
aygın baygın | * Güçsüz, çok yorgun, bitkin. * Duyguda ölçüyü kaçırmış. * Kendinden geçercesine âşık, vurgun. |
aygır | * Damızlık erkek at. |
aygır deposu | * Aygırların bakıldığı büyük ahır. |
aygır gibi | * iri yarıcüsseli, güçlü (kimse). |
aygıt | * Birçok parçadan yapılmışalet, cihaz. * Vücutta belirli bir görevin sağlanmasına yarayan organların hepsi, cihaz. * Birkaç aletin uygun biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım. |
ay-gün takvimi | * Güneşin görünen hareketlerine göre düzenlenen takvim. |
ay-gün yılı | * Hem ay evreleri değişimi hem de güneşin gökyüzündeki görünen hareketi göz önüne alınarak düzenlenmiş olan takvim yılı. |
ayı | * Memelilerin et obur takımından, beşparmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü bulunan, iri gövdeli hayvan (Ursus arctos). * Kaba saba. |
ayı balığı | * Fok. |
ayı gibi | * iri yarı. * kaba, anlayışsız (kimse). |
ayı gördüm, yıldıza itibarım (veya minnetim) yok | * bir şeyin en iyisine alıştıktan sonra ondan aşağı olanlar beni doyuramaz. |
ayı görmeden bayram etme | * bir işgerçekleşmeden ona oldu gözüyle bakılıp sevinilmemelidir. |
ayı gülü | * İki çenekliler sınıfının düğün çiçeğigiller familyasından bir şakayık türü (Peconia corollina). |
ayıüzümü | * Fundagillerden, küçük taneli yemişler veren, tüylü bir bitki (Arbutus uva ursi). |
ayıyavrusu ile oynuyor | * iri ve yetişkin birinin ufak tefek birine, bir çocuğa el şakasıyapmasıveya gücünü onda denemesi karşısında ayıplama yollu söylenir. |
ayıyürüyüşü | * Gergin kol ve bacaklarla dört ayak yürüme. |
ayı bacağı | * Çift yan yelkenlerden birini sağdan, birini soldan kullanma biçimi. |
ayı bınıyüzüne vurmak | * birinin kusurunu yüzüne söylemek. |
ayı boğan | * İri yarı, kaba ve anlayışsız (kimse). |
ayıcı | * Ayı oynatmayı işedinen kimse. * Sert, kaba ve hoyrat (kimse). |
ayıcılık | * Ayıcının işi, mesleği. |
ayı giller | * Memeli et oburlardan, ayıları içine alan bir familya. |
ayık | * Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmişolan. * Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde. * Anlayışlı, uyanık. |
ayıkla pirincin taşını! | * bir işin pek karışık ve içinden çıkılmaz durumda olduğunu anlatmak için kullanılır. |
ayıklama | * Ayıklamak işi. |
ayıklamak | * Bir şeyin içinden, işe yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri veya maddeleri ayırıp çıkarmak, temizlemek. * Bir görevde gereksiz görülenleri işinden ayırmak. |
ayıklanma | * Ayıklanmak işi. * Yaşayan varlıklarda ortamın şartlarına en iyi uyan türlerin veya bireylerin üreyip kalması, uyamayanların yok olması, ıstıfa. |
ayıklanmak | * Ayıklamak işine konu olmak. |
ayıklatma | * Ayıklatmak işi. |
ayıklatmak | * Ayıklamak işini yaptırmak. |
Kategoriler