aynasızlık | * Aynasız olma durumu. |
aynaz | * Bataklık. |
aynaz | * Köy oyunlarınıyöneten kimse. |
aynen | * Olduğu gibi, değiştirmeden, aynıyla. |
aynı | * Başkasıdeğil, yine o. * Ayırt edilemeyecek kadar benzeri özdeşi, tıpkısı. * Değişmeyen, aralarında ayrım olmayan. |
aynıağzıkullanmak | * aynışeyi söylemek, aynıdüşünceyi ileri sürmek. |
aynıkapıya çıkmak | * sonuç bakımından fark etmemek, aynısonuca varmak. |
aynıpotada erimek | * benzer konularıve sorunları birlikte düşünmek veya değerlendirmek. |
aynıtelden çalmak | * aynışeyi söylemek. |
aynıyolun yolcusu | * kötü sonları birbirine eşolan. |
aynızamanda | * Hem de, bununla birlikte. |
aynılık | * Aynı olma durumu, özdeşlik, ayniyet. |
aynısefa | * Birleşikgillerden, çiçekleri sarırenkli bir kır bitkisi (Calendula arvensis). |
aynıyla | * Hiçbir değişiklik olmadan, olduğu gibi. |
aynî | * Gözle ilgili. |
aynî | * Para olarak değil, madde olarak verilen. |
aynî hak | * Taşınır veya taşınmaz üzerinde doğrudan doğruya egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar. |
ayniyat | * Kullanılmaya veya harcamaya elverişli, taşınmasıkolay eşya. |
ayniyet | * Aynılık, özdeşlik. |
aynştayniyum | * Bkz. einsteiniyum. |
ayol | * Daha çok kadınların kullandığı bir seslenme sözü. |
ayraç | * Yay ayraç. |
ayraç açmak | * söz veya yazı içine, asıl konu ile ilgisi az olan bir bölüm sıkıştırmak. |
ayran | * Süt veya yoğurt yayıkta çalkalanarak yağıalındıktan sonra kalan sulu bölüm. * Yoğurdu sulandırarak yapılan içecek. |
ayran ağızlı | * Aptal, budala, sersem. |
ayran budalası | * Aptal, sersem. |
ayran delisi | * Bön, safdil. |
ayran gönüllü | * Çabuk âşık olan. |
ayrancı | * Ayran yapan veya satan kimse. |
ayrancılık | * Ayran yapıp satma işi. |
ayranıkabarmak | * öfkelenmek, coşmak. * aşırı bir cinsel arzu duymak. |
ayranıyok içmeye, atla (veya tahtırevanla) gider sıçmaya | * yoksulluğuna bakmadan gösterişyapmaya kalkanların gülünçlüğünü anlatmak için kullanılır. |
ayranım budur, yarısısudur | * yapılan bir işin yarım yamalak olduğu bildirilmek için kullanılır. |
ayranlaşma | * Ayranlaşmak özelliği veya durumu. |
ayranlaşmak | * Ayran durumuna gelmek. |
ayrı | * Yerleri bir olmayan. * Başka, başka türlü. * Yalnız, tek başına olan. |
ayrıayrı | * Birbirinden ayrı olan, değişik. * Her biri için. * (her biri) Ayrı olarak. |
ayrı basım | * Genellikle bir dergide yayımlanmış bilimsel bir yazının ayrı bir broşür olarak basımı. |
ayrı başçekmek | * topluluktan ayrılıp kendi başına işyapmak. |
ayrıcinsten | * Farklıyapıda olan, heterojen. |
ayrıçanak yapraklılar | * Çanak yaprakları birbirine bitişmişolmayan bitkiler. |
ayrıdüşmek | * birbirinden uzakta kalmak. * uyuşmamak. |
ayrı gayrı bilmemek (veya ayrısı gayrısı olmamak) | * birbirinden hiçbir şey esirgemeyecek durumda olmak. |
ayrıseçi yapmak | * birkaç şey arasında fark gözetmek. |
ayrıtaç yapraklılar | * Taç yaprakları birbirine bitişik olmayıp yan yana yer almış bulunan bitkiler. |
ayrıtutmak | * farklıdavranmak. |
ayrıca | * Ayrı olarak. * Ayrı bir önem verilerek. * Bundan başka. |
ayrıcalı | * Başkalarına benzemeyen, ayrıtutulan, müstesna. |
ayrıcalık | * Başkalarından ayrıve üstün tutulma durumu, imtiyaz. |
ayrıcalık tanınmak (veya göstermek) | * başkalarından ayrıve üstün tutmak. |
Kategoriler