azamet satmak | * büyüklük taslamak, çalım satmak, böbürlenmek. |
azametli | * Ulu, çok büyük. * Gururlu. * Görkemli, heybetli. * Debdebeli. * Çalımlı, kurumlu. |
azamî | * En büyük, en yüksek, en çok, maksimum. |
azap | * (Müslümanlıkta) Dünyada günah işlemişolanlara ahrette verilecek ceza. * Organik veya ruhî büyük sıkıntı, ezinç. |
azap | * (Anadolu’nun birçok bölgesinde) Çiftlik uşağı. * Anadolu beyliklerinde donanmadaki görevlerde kullanılan asker. |
azap çekmek | * ahrette ceza görmek. * çok büyük sıkıntıya uğramak. |
azap vermek | * acıçektirmek, üzmek. |
azar | * Paylama. |
azar azar | * Süreyi uzatarak, yavaşyavaş, az az. * Küçük ölçülerle. |
azar işitmek | * azarlanmak. |
azarlama | * Azarlamak işi, paylama. |
azarlamak | * Paylamak, tekdir etmek. |
azarlanma | * Azarlanmak işi, paylanma. |
azarlanmak | * Azarlamak işine konu olmak, paylanmak, kötü sözle karşılaşmak. |
azarlatma | * Azarlatmak işi. |
azarlatmak | * Azarlamak işini yaptırmak veya azarlanmasına yol açmak. |
azat | * Serbest bırakma. * Okullarda paydos. * Serbest bırakılmışolan. |
azat etmek | * serbest bırakmak, salıvermek. * (köle ve cariyeler için) özgürlüğünü geri vermek. |
azat eylemek | * azat etmek. |
azatlı | * Azat edilmiş(cariye veya köle). |
azatlık | * Azat olma durumu, serbestlik. * Azat edilme vakti gelmişolan (cariye, köle). |
azatsız | * Azat edilemez. |
azca | * Oldukça az. |
azdırılma | * Azdırılmak işi. |
azdırılmak | * Azmasına yol açmak. |
azdırma | * Azdırmak işi. |
azdırmak | * Azmasına sebep olmak. * Azgın duruma getirmek. * Şımartmak. * Kötü davranışveya alışkanlıklara sürüklemek, yoldan çıkarmak. |
azelya | * Açalya. |
Azerbaycanlı | * Azerbaycan halkından olan kimse. |
Azerî | * Azerbaycan Cumhuriye’tinde ve güney Azerbaycan’da (İran’da) yaşayan Türk soylu halk veya bu halktan olan kimse. * Azerî halkına özgü olan, Azerî halkı ile ilgili (olan). |
Azerîce | * Azerbaycan Türkçesi. |
azgın | * Azmışolan. * (ten için) Çabuk iltihaplanan, yarasıhemen kapanmayan. * (çocuk için) Çok yaramaz. * Cinsel istekleri aşırı olan. |
azgınlaşma | * Azgınlaşmak işi. |
azgınlaşmak | * Azgın duruma gelmek. * Cinsel istekleri aşırılaşmak. |
azgınlık | * Azgın olma durumu. |
azı | * Köpek dişlerinden sonra içeriye doğru, alt ve üst çenenin iki yanında beşer tane bulunan ve yiyecekleri öğütmeye yarayan dişlerin ortak adı, azıdişi, öğütücü diş. * Öküz arabalarında ön ve arka yastıklarıdingile bağlayan ağaç çivi. |
azıçoğa saymak (veya tutmak) | * verilen küçük bir armağanıçok ve değerli kabul etmek. |
azıdişi | * Azı. |
azıcık | * Çok az, biraz. * (süre ve miktar için) Az olarak, biraz. |
azıcık aşım kaygısız başım | * derdim olmasın da başka bir şey istemem. |
azık | * Yiyecek, besin, gıda. |
azıklı | * Azığı olan. * Yoksullarıdoyuran. |
azıklık | * Azık olarak ayrılan veya hazırlanan yiyecekler. * Azık koymaya yarayan kap veya torba. * Hemen yemek üzere, harman zamanından önce biçilip savrulan ekin. |
azılı | * Gözü bir şeyden yılmayan, azgın. * Şiddetli, korkunç, çok etkili. |
azımsama | * Azımsamak işi. |
azımsamak | * Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak, daha fazlasını istemek, az görmek, az bulmak. |
azınlık | * Bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrıve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk karşıtı. * Bir ülkede egemen ulusa göre ayrısoydan ve sayıca az olan topluluk, ekalliyet. |
azınlık hükûmeti | * Mecliste çoğunluğu olmayan bir partinin kurduğu hükûmet. |
azınlıkta kalmak | * bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşıdüşünceye oy verenlerden daha az olmak. |
azışma | * Azışmak işi. |
Kategoriler