Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 115

azamet satmak * büyüklük taslamak, çalım satmak, böbürlenmek.
azametli * Ulu, çok büyük.
* Gururlu.
* Görkemli, heybetli.
* Debdebeli.
* Çalımlı, kurumlu.
azamî * En büyük, en yüksek, en çok, maksimum.
azap * (Müslümanlıkta) Dünyada günah işlemişolanlara ahrette verilecek ceza.
* Organik veya ruhî büyük sıkıntı, ezinç.
azap * (Anadolu’nun birçok bölgesinde) Çiftlik uşağı.
* Anadolu beyliklerinde donanmadaki görevlerde kullanılan asker.
azap çekmek * ahrette ceza görmek.
* çok büyük sıkıntıya uğramak.
azap vermek * acıçektirmek, üzmek.
azar * Paylama.
azar azar * Süreyi uzatarak, yavaşyavaş, az az.
* Küçük ölçülerle.
azar işitmek * azarlanmak.
azarlama * Azarlamak işi, paylama.
azarlamak * Paylamak, tekdir etmek.
azarlanma * Azarlanmak işi, paylanma.
azarlanmak * Azarlamak işine konu olmak, paylanmak, kötü sözle karşılaşmak.
azarlatma * Azarlatmak işi.
azarlatmak * Azarlamak işini yaptırmak veya azarlanmasına yol açmak.
azat * Serbest bırakma.
* Okullarda paydos.
* Serbest bırakılmışolan.
azat etmek * serbest bırakmak, salıvermek.
* (köle ve cariyeler için) özgürlüğünü geri vermek.
azat eylemek * azat etmek.
azatlı * Azat edilmiş(cariye veya köle).
azatlık * Azat olma durumu, serbestlik.
* Azat edilme vakti gelmişolan (cariye, köle).
azatsız * Azat edilemez.
azca * Oldukça az.
azdırılma * Azdırılmak işi.
azdırılmak * Azmasına yol açmak.
azdırma * Azdırmak işi.
azdırmak * Azmasına sebep olmak.
* Azgın duruma getirmek.
* Şımartmak.
* Kötü davranışveya alışkanlıklara sürüklemek, yoldan çıkarmak.
azelya * Açalya.
Azerbaycanlı * Azerbaycan halkından olan kimse.
Azerî * Azerbaycan Cumhuriye’tinde ve güney Azerbaycan’da (İran’da) yaşayan Türk soylu halk veya bu halktan
olan kimse.
* Azerî halkına özgü olan, Azerî halkı ile ilgili (olan).
Azerîce * Azerbaycan Türkçesi.
azgın * Azmışolan.
* (ten için) Çabuk iltihaplanan, yarasıhemen kapanmayan.
* (çocuk için) Çok yaramaz.
* Cinsel istekleri aşırı olan.
azgınlaşma * Azgınlaşmak işi.
azgınlaşmak * Azgın duruma gelmek.
* Cinsel istekleri aşırılaşmak.
azgınlık * Azgın olma durumu.
azı * Köpek dişlerinden sonra içeriye doğru, alt ve üst çenenin iki yanında beşer tane bulunan ve yiyecekleri
öğütmeye yarayan dişlerin ortak adı, azıdişi, öğütücü diş.
* Öküz arabalarında ön ve arka yastıklarıdingile bağlayan ağaç çivi.
azıçoğa saymak (veya tutmak) * verilen küçük bir armağanıçok ve değerli kabul etmek.
azıdişi * Azı.
azıcık * Çok az, biraz.
* (süre ve miktar için) Az olarak, biraz.
azıcık aşım kaygısız başım * derdim olmasın da başka bir şey istemem.
azık * Yiyecek, besin, gıda.
azıklı * Azığı olan.
* Yoksullarıdoyuran.
azıklık * Azık olarak ayrılan veya hazırlanan yiyecekler.
* Azık koymaya yarayan kap veya torba.
* Hemen yemek üzere, harman zamanından önce biçilip savrulan ekin.
azılı * Gözü bir şeyden yılmayan, azgın.
* Şiddetli, korkunç, çok etkili.
azımsama * Azımsamak işi.
azımsamak * Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak, daha fazlasını istemek, az görmek, az bulmak.
azınlık * Bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrıve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk
karşıtı.
* Bir ülkede egemen ulusa göre ayrısoydan ve sayıca az olan topluluk, ekalliyet.
azınlık hükûmeti * Mecliste çoğunluğu olmayan bir partinin kurduğu hükûmet.
azınlıkta kalmak * bir toplulukta belli bir sorun üzerine oy verenler, karşıdüşünceye oy verenlerden daha az olmak.
azışma * Azışmak işi.

Bir yanıt yazın