Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 12

ad çekilmek * ad çekmek işi yapılmak.
ad çekimi * Bkz. isim çekimi.
ad çekme * Ad çekmek işi, kur’a.
ad çekmek * raslantıya ve talihe bağlı bir ayırma yapmak için, her birinde birer ad yazılmışkâğıtlardan birini çekmek,
kur’a çekmek.
ad çekmeye girmek * kur’aya tâbi olmak.
* oyunun başlangıcında, oyuncular arasında alan seçimi, başlama atışıveya karşılama hakkı için öncelik
sağlayan iş.
ad çektirmek * ad çekmek işini yaptırmak.
ad değişimi * Bkz. mecazimürsel.
ad durumu * Bkz. isim hâli.
ad gövdesi * Bkz. isim gövdesi.
ad koymak * çağırmak veya anmak için bir canlıya, bir yere, bir şeye ad vermek, adlandırmak, isim koymak, tesmiye
etmek.
ad kökü * Bkz. isim kökü.
ad takmak * adlandırmak, ad koymak.
ad tamlaması * Bkz. isim tamlaması.
ad vermek * ad koymak, adlandırmak, tesmiye etmek.
* bir işi kimin yaptığınısöylemek.
ad yapmak * isim yapmak.
ada * Her yanısu ile çevrilmişkara parçası.
* Trafiğe açık bir yol üzerinde sola dönüşleri sağlayan, sağtarafta veya yol ortasında yer alan kaldırım taşıyla
ayrılmışalan.
* Çevresi yollarla belirlenmişolan arsa ve böyle bir arsayıkaplayan yapılar topluluğu.
ada balığı * Bkz. amber balığı.
ada çayı * Ballı babagillerden, yurdumuzda çok yetişen tüylü ve beyazımtırak yaprakları olan ıtırlı bir bitki (Salvia
oflicinalis).
* Bu bitkiden yapılan sıcak içecek.
ada gibi gemi * pek büyük (gemi).
ada soğanı * Zambakgillerden, soğanından ilâç olarak yararlanılan birtakım maddeler elde edilen çok yıllık bir bitki
(Urginea maritima).
ada tavşanı * Evcil cinsleri de olan tavşana yakın bir kemirici memeli (Oryetolagus cuniculus).
adabımuaşeret * Terbiyeli, ince davranmak için tutulması gereken yollar, davranıştöresi, davranış bilgisi, topluluk töresi,
görgü.
adacık * Küçük ada.
adacılık * Kavramların gerçek varlıklar olduğunu kabul eden, kavram gerekliğine karşıt olarak, tümel kavramların
yalnızca nesnelerin adları olduğunu ileri süren görüş, nominalizm.
adagio * Yavaş, ağır olarak.
* Bu biçimde çalınan beste.
adak * Adamak işi veya adanılan şey, nezir.
adak adamak * bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kurban kesip yoksullara dağıtmak veya kutsal bir güce yönelik bir niyette
bulunmak.
adaklama * Adaklamak durumu.
adaklamak * Küçük çocuk yürümeye başlamak.
adaklanma * Adaklanmak işi veya durumu.
adaklanmak * Nişanlıduruma gelmek, nişanlanmak.
adaklı * Adağı olan, adak adamışolan.
* Nişanlı, yavuklu, sözlü.
adaklık * Adak olarak ayrılmış(hayvan).
* Adak adanan yer.
adaksız * Adağı olmayan, adak adamamışolan.
* Nişanlı olmayan.
adale * Kas.
adaleli * Kaslı, kaslarısıkı, gelişmiş.
adalesiz * Kassız.
adalet * Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe.
* Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları.
* Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanıverme.
adalet dağıtmak * kanunların saydığı hakları sahiplerine vermek, tanınmak.
adalet divanı * Devletler arasındaki birtakım hukuk anlaşmazlıklarına bakan ve merkezi La Haye’de bulunan uluslar arası
mahkeme.
adalet kapısı * Hak ve hukukun aranması için başvurulan merci, mahkeme.
adalet mahkemesi * Bkz. adliye mahkemesi.
adalet örgütü * Adliye teşkilâtı.
adalet sarayı * Mahkemelerin bulunduğu büyük yapı.
adalete teslim etmek * sanığı, adalet işleriyle uğraşan kuruluşa götürmek.
adalete teslim olmak * sanık, adalet işleriyle uğraşan kuruluşa gidip hakkında gerekli işlemin yapılmasını istemek.
adaletine sığınmak * (birinden) anlayış, hoşgörü, yakınlık beklemek.
adaletli * Adalete uygun düşen veya adaletli olan, adil.
adaletlilik * Adaletli olma durumu.
adaletsiz * Adalete aykırıdüşen veya adaleti olmayan.

Bir yanıt yazın