Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 22

ağdalık * Pekmez yapmaktan başka işe yaramayan üzüm.
ağdırma * Ağdırmak işi.
ağdırmak * Ağmasına sebep olmak.
* Aşağı inmek, yük veya terazide denge bozularak bir yanıağır gelmek.
ağı * Organizmaya girince kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyıöldürebilen
madde, zehir.
ağıağacı * Zakkum.
ağıçiçeği * Zakkum.
ağı gibi * acıveren, çok etkileyen.
* çok sert, keskin.
ağı otu * Baldıran.
ağıl * Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği, çit veya duvarla çevrili yer.
* Bazıyıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen genişve aydınlık teker, ayla, hale.
* Bazı görüntülerdeki çok ışıklıcisimleri çevreleyen ışıklıteker.
ağılama * Ağıverme, zehirleme.
ağılamak * Ağıvermek, zehirlemek.
* (bir şeye), Ağıkatmak.
ağılandırma * Ağılandırmak işi.
ağılandırmak * Ağılıduruma getirmek.
ağılanma * Ağılanmak işi.
ağılanmak * Bilmeden veya farkında olmadan zehirli bir şey yemek veya içmekle zehirlenmek.
ağılaşma * Ağılaşmak durumu.
ağılaşmak * Ağılıduruma gelmek.
ağılda oğlak doğsa ovada otu biter * Tanrıher yarattığının rızkınıverir.
ağılı * İçinde ağı bulunan, zehirli.
ağılı böcek * Kın kanatlılardan, başka böcekleri yemesi bakımından yararlı bir böcek. (Carabus).
ağıllanma * Ağıllanmak durumu.
ağıllanmak * Toplanıp bir arada durmak.
* Çevresinde ağıl denen hale oluşmak, halelenmek.
ağım * Ayağın üstündeki tümsek yer.
ağımlı * Üstü aşırıtümsek olan (ayak).
ağına düşürmek * tuzağına düşürmek.
ağınma * Ağınmak işi.
ağınmak * (hayvan) Yere yatıp yuvarlanmak.
ağır * Tartıda çok çeken, hafif karşıtı.
* Davranışlarıyavaşolan.
* Değeri çok olan, gösterişli.
* Çapı, boyutları büyük.
* Çetin, güç.
* Tehlikeli, korkulu, vahim.
* Sıkıntıveren, bunaltıcı.
* Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı.
* Yavaş.
* Ağırbaşlı, ciddî.
* (koku için) Keskin, boğucu.
* (yiyecek için) Sindirimi güç.
* Yoğun.
* (uyku için) Uyanılması güç, derin.
* Kısık, alçak.
* Güç işiten, sağır.
* Ağır siklet.
ağır ağır * Acele etmeden.
* Fazlasıyla.
ağır aksak yürümek (veya gitmek) * pek yavaşolarak.
ağır almak * bir işte yavaşdavranmak.
ağır araç * Ağır vasıta.
ağır ayak * Doğurmasıyakın (gebe kadın).
ağır basmak * ağırlığıfazla gelmek.
* bir işte gücü ve etkisi üstün gelmek.
ağır basmak * gücü, etkisi veya özelliği daha üstün ve belirgin olmak.
* bir işte gücü ve etkisi üstün gelmek.
ağır basmak * bir kimse kâbusa uğramak.
ağır canlı * Çok yavaşişyapan, çevik olmayan.
* Varlığısıkıntıveren sevimsiz.
* Tembel.
* Gebe (kadın).
ağır canlılık * Hareketlerin yavaşolması, hımbıllık, tembelce davranış biçimi.
ağır ceza * Ağır hapis ve beşyıldan yukarı olan hapis cezaları.
ağır çekmek * tartıda ağır gelmek.
ağır durmak * ciddî, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek.
ağır elli * Bkz. eli ağır.
ağır ellilik * Eli ağır olma durumu.
ağır ezgi * Çok ağır, yavaşyavaş, ahenkli.
ağır gelmek * gücüne gitmek, onuruna dokunmak.
* yapılması güç gelmek.
ağır hapis cezası * 2-24 yıl veya ömür boyu hapis cezası.
ağır hastalık * Ölümle sona erebilecek gibi olan hastalık.
ağır hidrojen * Döteryum.
ağır iş * Büyük tehlikeler yaratan ve fazla güç isteyen her türlü iş.
ağır işitmek (veya duymak) * kulakları iyi işitmemek, kulaklarıaz işitmek.

Bir yanıt yazın