ağıtçı | * Ölüye ağıt söylemek için para ile getirilen kimse, sağucu. |
ağıtçılık | * Ağıtçının işi veya mesleği. |
ağıtlama | * Ölmüşleri anmak için düzenlenen törende okunan övgü. |
ağız | * Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk. * Bu boşluğun dudaklarıçevrelediği bölümü. * Kapların veya içi boşşeylerin açık yanı. * Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap. * Koy, körfez, liman, yol gibi yerlerin açık yanı. * Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak. * Kesici aletlerin keskin yanı. * Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyişözelliği. * Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı birtakım sözler söyleme özelliği. * Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü. * Bazen “kez” anlamına gelir. * Üslûp, ifade özelliği. * (tehlikeli şeyler için) Pek yakın yer. |
ağız | * Yeni doğurmuşmemelilerin ilk sütü. |
ağız açmak | * söz söylemek, konuşmak. * azarlamak, paylamak. |
ağız açmamak | * tek bir söz olsun söylememek, susup kalmak. |
ağız açtırmamak | * çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak. |
ağız ağıza | * ağzına kadar, tamamen. |
ağız ağıza vermek (veya konuşmak) | * iki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek biçimde konuşmak. |
ağız alışkanlığı | * Çok söylendiği için bir sözü sık sık kullanma durumu. |
ağız aramak (veya yoklamak) | * öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak. |
ağız birliği | * Bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşma, söz birliği. |
ağız birliği etmek | * bir konuda anlaşarak aynışekilde konuşmak, söz birliği etmek. |
ağız birliği etmek | * bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak, söz birliği etmek. |
ağız burun birbirine karışmak | * dayak yeme sonunda yüzü, yara bere içinde kalmak. * yüzde aşırıöfke, üzüntü, yorgunluk gibi durumların izleri görünmek. |
ağız dalaşı | * Ağız kavgası, karşılıklıatışma, bağrışma, dil dalaşı. |
ağız değişikliği | * Yemeğin çeşidinde değişiklik. |
ağız değiştirmek | * önce söylediğini başka türlü anlatmak. |
ağız dil vermemek | * hiç konuşmamak, susmak. |
ağız dolusu | * Ağzın alabileceği kadar. * (küfür için) Birbiri ardınca, birçok. |
ağız kâhyası | * Birinin söyleyeceği sözlere karışan kimse. |
ağız kalabalığı | * Birbirini tutmayan gereksiz sözler. |
ağız kalabalığına getirmek | * birini gereksiz sözler söylemek yolu ile şaşırtmak. * söz söyleme becerisine sahip olma. |
ağız kavafı | * Karşısındakini kandırmak için gerekli gereksiz çok söz söyleyen. |
ağız kavgası | * Karşılıklıağır sözler söyleyerek yapılan çekişme, atışma, dil kavgası. |
ağız kokusu | * Bir kimsenin çekilmez davranışları, istekleri, sözleri. |
ağız kullanmak | * duruma, ortama göre söz söylemek, sözünü amacına göre değiştirmek. |
ağız nişanı | * Yalnız sözle yapılan nişanlanma. |
ağız satmak | * yüksekten atarak kendini övmek. |
ağız şakası | * Sözle yapılan şaka. |
ağız tadı | * (ailede veya toplumda) Dirlik düzenlik, iyi geçinme veya rahatlık. |
ağız tadıyla | * huzurla, rahatlık içinde, içine sine sine, lezzetini duyarak. |
ağız tamburasıçalmak | * sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak. |
ağız tatsızlığı | * Bir topluluk içindeki geçimsizlik, huzursuzluk. |
ağız tıkamak | * konuşma imkânıvermemek. |
ağız tüfeği | * Mermileri şiddetle üflenerek fırlatılan bir çeşit tüfek taslağı. |
ağız tütünü | * Keyif için ağızda çiğnenen bir tür tütün. |
ağız ünlüsü | * Geniz yoluna kaymadan çıkan ünlü, ağızsıl ünlü. |
ağız yapmak | * birini kandırma, yanıltma amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak. |
ağız yaymak | * açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak. |
ağız yer, yüz utanır | * armağan alan, armağanıverenin isteğini yerine getirmeye çalışır. |
ağız yoklamak | * Bkz. ağız aramak. |
ağızda dağılmak | * (genellikle hamur işi için) iyi pişmişve lezzetli olmak. |
ağızda sakız gibi çiğnemek | * bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak. |
ağızdan | * Yazılı olmayarak, sözle, sözlü, şifahî. |
ağızdan ağıza | * Herkes birbirine söyleyerek. |
ağızdan ağza dolaşmak (veya geçmek) | * herkes birbirine söylemek. |
ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın | * “insanın kendi yararıher şeyden önemlidir” anlamında kullanılır. |
ağızdan dolma | * (top veya tüfek için) Namlusu ağzından doldurulan. |
Kategoriler