ağızdan kapmak | * başkalarından dinlemek yolu ile yarım yamalak birtakım bilgiler edinmek. |
ağızlama | * Ağızlamak işi. |
ağızlamak | * Bir işi kolaylamak. * Bir parçayıyuvasına geçirmek için önce yuvanın ağzınıayarlamak. * Bir boğazın veya bir limanın ağzını ortalamak. |
ağızlara sakız olmak | * herkesin diline düşmek. |
ağızlaşma | * Ağızlaşmak işi veya durumu. |
ağızlaşmak | * İki kan damarı, birbiri içine açılmak. |
ağızlı | * Ağzıherhangi bir biçimde olan. |
ağızlık | * Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç. * Nefesli çalgılarda ağza gelen yer. * Yemişküfelerinin üzerine yapraklıdallarla yapılan kapak. * Kuyu bileziği. * Su tesisatında su alıp vermeye yarayan vanalıuç. * Hayvanın ısırmasına, zararlı bir şey yemesine engel olmak için ağzına takılan tel, deri gibi kafes. * (dokumacılıkta) Çözgünün açılıp kapandığıve içinde mekiğin geçtiği yer. * Telefon ve benzeri cihazlarda ağza yaklaştırılan bölüm. * Bir şeyin başladığıyer. * Huni. |
ağızlıkçı | * Ağızlık yapan veya satan kimse. |
ağızotu | * Toplarıateşlemek için falyaya konulan ve barutun patlamasına sebep olan madde. |
ağızsıl | * Ağızla ilgili. |
ağızsıl ünlü | * Bkz. ağız ünlüsü. |
ağızsız | * Ağzı olmayan. * Yumuşak huylu, sessiz. |
ağladıağlayacak | * ağlamak üzere olan. |
ağlama | * Ağlamak işi. |
ağlamak | * Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık aldanma vb.nin etkisiyle göz yaşıdökmek. * Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak. * Sızlanmak, yakınmak. * Bir duruma karşıüzüntü duymak. |
ağlamak para etmez | * üzülmenin yararı olmaz. |
ağlamaklı | * Ağlar gibi olan, üzüntülü. |
ağlamaklı olmak | * ağlayacak duruma gelmek. |
ağlamalı | * Ağlar gibi olan, ağlayacak gibi. * Acıma duygusu uyandıracak hâlde, sızlamalı. |
ağlamayan çocuğa meme vermezler | * hakkınıaramasını bilmeyen kimsenin işi görülmez. |
ağlamsı | * Ağlayacak gibi, ağlamalı. |
ağlanma | * Ağlanmak işi. |
ağlanmak | * Ağlamak işi yapılmak. |
ağlantı | * Hafif hafif ağlama. |
ağlar gözden, sahte sözden kendini sakın | * “kendini acındıranlardan kork” anlamında kullanılır. |
ağlaşma | * Ağlaşmak işi. |
ağlaşmak | * Birlikte ağlamak. * Sızlanmak. |
ağlata ağlata | * Sürekli ağlatarak, devamlıeziyet ederek, üzerek. |
ağlatı | * Trajedi. |
ağlatıcı | * Ağlamaya yol açan. |
ağlatış | * Ağlatmak işi veya biçimi. |
ağlatma | * Ağlatmak işi. |
ağlatmak | * Ağlamasına yol açmak. |
ağlaya ağlaya | * Ağlayarak. |
ağlayanın malı gülene hayretmez | * birinden haksız olarak alınan malın onu alana yararı olmaz. |
ağlayıcı | * Ölünün ardından ağlamak için para ile tutulan kimse, ağıtçı, yasçı. |
ağlayış | * Ağlamak işi veya biçimi. |
ağlı | * Ağı bulunan. |
ağma | * Ağmak işi. * Akan yıldız, şahap. |
ağmak | * Sarkmak, aşağıya inmek, eğilmek, meyletmek. * Yükselmek, yukarıçıkmak. |
ağnam | * Koyun ve keçi başına alınan vergi, sayım vergisi. |
ağnama | * Ağnamak işi. |
ağnamak | * (hayvan) Yere yatıp yuvarlanmak. |
ağnamcı | * Ağnam vergisi toplayan kimse. |
ağraz | * Kötü niyet ve düşmanlıklar. |
ağrı | * Vücudun herhangi bir yerinde duyulan sürekli ve şiddetli acı. |
ağrıkesici | * Acıyı, sızıyıdindirici (ilâç). |
ağrıkesimi | * Ağrıduyusunun kendiliğinden veya tedavi sonucu yok olması, analjezi. |
ağrısızı | * Rahatsızlık veren acı, sancı. |
Kategoriler