ah çekmek | * derin bir keder veya özlemle içten gelerek ah demek. |
ah etmek | * acı ile içini çekmek. * ilenmek. |
ah vah etmek | * pişmanlığını, üzüntüsünü dile getirmek. |
ah yerde kalmaz | * “kötülük cezasız kalmaz” anlamında kullanılır. |
aha | * İşte burada. |
ahacık | * Dikkati çok yakın bir noktaya çekmek için kullanılır. |
ahali | * Aralarında aynıyerde bulunmaktan başka hiçbir ortak nitelik düşünülmeksizin bir ülkede, şehirde veya semtte oturanların tamamı. * Bir yerde toplanan kalabalık, halk. |
ahar | * Hattatların kâğıt cilâlamak için kullandıklarınişasta ve yumurta akından yapılan özel bir karışım. |
aharlama | * Aharlamak işi. |
aharlamak | * Ahar sürmek. |
aharlı | * Aharı olan, üzerine ahar sürülmüşolan. |
ahbap | * Kendisiyle yakın ilişki kurulup sevilen, sayılan kimse. * Seslenme sözü olarak da kullanılır. |
ahbap çavuşlar | * her vakit birlikte görülen ve birbirine çok bağlı olan arkadaşlar için söylenir. |
ahbap çıkmak | * önceden tanışmışolmak. |
ahbap kusuruna bakan ahbapsız kalır | * “dostların ufak tefek kusurlarına bakmamak gerekir” anlamında kullanılır. |
ahbap olmak | * arkadaşolmak, dostluk kurmak, yakınlık kurmak. |
ahbapça | * Dostça, içten, teklifsizce. |
ahbaplığa dökmek | * yerli yersiz yakınlık göstermek. |
ahbaplık | * Ahbap olma durumu, ünsiyet. |
ahbaplık etmek | * arkadaşlık etmek, arkadaşça konuşmak. |
ahcar | * Taşlar. |
ahçı | * Aşçı. |
ahçı başı | * Aşçı başı. |
ahçılık | * Aşçılık. |
ahde vefa (etmek) | * (devletler hukukunda) devletlerin, katıldıklarımilletler arasıantlaşmalara uyma zorunluluğunda olduklarını belirten kural. * sözünde durma. |
ahdetme | * Ahdetmek işi. |
ahdetmek | * Bir şeyi yapmak için kendi kendine söz vermek. * Yemin etmek. |
ahdî | * Antlaşmaya göre olan, antlaşma gereği olan. |
Ahdiatik | * (Hristiyanlara göre İbranilerde) İsa’dan önceki kutsal kitaplar. |
Ahdicedit | * (Hristiyanlara göre İbranilerde) İsa’dan sonraki kutsal kitaplar. |
ahengi bozulmak | * dirliği, düzeni bozulmak. |
ahenk | * Uyum. * Uyuşma, anlaşma. * Çalgılıeğlence. |
ahenk almak | * uyumlu hâle gelmek. |
ahenk kaidesi | * Bkz. ünlü uyumu. |
ahenk kurmak | * uyuşma sağlamak, anlaşma sağlamak. |
ahenk sağlamak | * düzene sokmak, birliği sağlamak. |
ahenk tahtası | * Telli çalgılardan üzerine teller gerilmiş bulunan kapak tahtası. |
ahenk vermek | * düzeni, uyumu sağlamak. |
ahenk yapmak | * çalgılıeğlence düzenlemek. |
ahenkleştirme | * Ahenkleştirmek işi. |
ahenkleştirmek | * Ahenk sağlamak. |
ahenkli | * Uyumlu, düzenli. * Eğlenceli. |
ahenklilik | * Ahenkli olma durumu, uyumluluk. |
ahenksiz | * Uyumsuz, düzensiz. * Eğlencesiz. |
ahenksizlik | * Uyumsuzluk, düzensizlik. |
ahenktar | * Ahenkli. |
aheste | * Yavaş, ağır. |
aheste aheste | * Yavaşyavaş, ağır ağır, usul usul. |
aheste beste | * Yavaşyavaş, ağır ağır. |
ahfat | * Torunlar, soy. |
Kategoriler