ahlâksızca | * Ahlâksız biçimde veya tarzda. |
ahlâksızlık | * Ahlâksız olma durumu. * Ahlâk kurallarına uymama, ahlâksızca davranış. |
ahlâksızlık etmek | * ahlâksızca davranmak. |
ahlama | * Ahlamak işi. |
ahlamak | * İç çekmek, ah etmek, ah çeker gibi ses çıkarmak. |
ahlat | * Gülgillerden, kendi kendine yetişen, üzerine armut aşılanan ağaç, yaban armudu (Pirus piraster). * Bu ağacın, armuda benzeyen ve ancak iyice olgunlaştıktan sonra yenilebilen yemişi. * Kaba adam, yol iz bilmez kimse. |
ahlât | * Bir karışım içindeki parçalar, ögeler. * Beden yapısının temelini oluşturan ögeler. |
ahlâtıerbaa | * Bedende bulunduğu var sayılan dört öge. |
ahlatın (veya armudun) iyisini (dağda) ayılar yer | * kendilerine yakışmayan güzel bir şeyi eline geçirenler için kullanılır. |
ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez | * ahmağa gereğinden çok ilgi gösterirseniz sizi sık sık uğraştırır. |
ahmak | * Aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal. |
ahmak yerine koymak | * bir kimseye aptalmış, anlamazmışgibi davranmak. |
ahmakça | * Biraz ahmak. * (ahmak’ça) Ahmağa yakışır nitelikte, aptalca. |
ahmakıslatan | * Yavaşyavaşve ince ince yağan yağmur, çisenti. |
ahmaklaşma | * Ahmaklaşmak durumu. |
ahmaklaşmak | * Ahmak duruma gelmek, aptallaşmak. * Bir an için şaşalayıp bocalamak. |
ahmaklaştırma | * Ahmaklaştırmak işi. |
ahmaklaştırmak | * Ahmaklaşmasına sebep olmak, aptallaştırmak. |
ahmaklık | * Zekâsıaz gelişmişolma durumu, budalalık, anlayışsızlık, akılsızlık. |
ahraz | * Dilsiz, sağır ve dilsiz. |
ahret | * Dinî inanışa göre, insanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek kalacağıve Tanrı’ya hesap vereceği yer, öbür dünya. |
ahret adamı | * Dünya işlerinden el çekip sürekli ibadetle uğraşan kimse. |
ahret kardeşi | * İnanç ve ibadette birbirinden ayrılmayan ve bu ilişkiyi ahrette de sürdüreceklerini düşünen kadınlara verilen ad. |
ahret suali | * Gereksiz ve usandırıcısoru. |
ahret yolculuğu | * Ölüm. |
ahreti (veya öbür dünyayı) boylamak | * ölmek. |
ahretini yapmak (veya zenginleştirmek) | * hayır işleri yaparak sevap kazanmak. |
ahretlik | * Besleme kız. * Ahret kardeşi olan kadınlardan her biri. |
ahrette on parmağıyakasında olmak | * kendisine karşısorumlu olan kimseden ahrette davacı olmak. |
ahşa | * İnsanın veya hayvanın göğsü ve karnı içindeki organlar, bağırsak, ciğer gibi şeyler. |
ahşap | * Ağaçtan, tahtadan yapılmış. |
ahtapot | * Kafadan bacaklılardan, dokunaçlı bir mürekkep balığıtürü (Octopus). * Genellikle burun zarıüzerinde çıkan bir çeşit ur, polip. |
ahtapot gibi | * sırnaşık, yapışkan kimse. * sömürmek amacıyla birçok işe, konuya el atan, yayılan. |
ahu | * Ceylan, karaca. * Güzel, ince, zarif kadın. |
ahu gibi | * çok güzel, çekici. |
ahu gözlü | * Güzel gözleri olan. |
ahu parçası | * Çok güzel, çekici. |
ahududu | * Gülgillerden, dikenli bir bitki (Rubus idaeus). * Bu bitkinin duta benzeyen, kırmızırenkli, sulu ve kokulu yemişi, ağaç çileği. |
ahval | * Durumlar, hâller, vaziyetler. * Davranışlar. * Olaylar. |
ahzetme | * Ahzetmek işi. |
ahzetmek | * Almak, kabul etmek. |
ahzüita | * Alışveriş, alım satım, aksata. |
ahzükabz | * Kendine mal etme. |
aidat | * Ödenti. * Kesenek. |
aidiyet | * Ait olma durumu, ilişkinlik. |
aile | * Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik. * Karı, koca ve çocuklardan oluşan topluluk. * Aynısoydan gelen kimseler zinciri. * Aralarında kandaşlık veya hısımlık bulunan kimselerin tümü. * Birlikte oturan hısım ve yakınların tümü. * Eş, karı. * Aynı gaye üzerinde anlaşan ve birlikte çalışan kimselerin bütünü. * Temel niteliği bir olan dil, hayvan veya bitki topluluğu. |
aile adı | * Soyadı. |
aile bahçesi | * Ailelerin rahatlıkla gidebileceği, genellikle içkisiz yer. |
aile bütçesi | * Kısa bir süre içinde bir işçinin veya işçi ailesinin hayat seviyesinde meydana gelen değişmeleri belirlemek amacıyla yapılan istatistik çalışması. |
aile dostu | * Ailece tanışılan ve evlerine gidilip gelinen ahbap, yakın. |
Kategoriler