aile gazinosu | * Sadece evlilerin girebildiği ve birlikte eğlendikleri yer. |
aile hayatı | * Aile bireylerinin bütün işlerini düzenli olarak ev içinde yapma durumu. |
aile hukuku | * Aileyi oluşturan kişilerin karşılıklıhak ve görevlerini düzenleyen hukuk dalı. |
aile meclisi | * Aile makamının görevini yerine getiren kan veya soy hısımlarından en az üç kişiden oluşan heyet. |
aile ocağı | * Ailenin kurduğu, yerleştiği, geliştirdiği ev. |
aile plânlaması | * Ailede çocuk edinmeyi sınırlama, doğum kontrolu. |
aile reisi | * Kanunlara göre aile yükümlülüğünü taşıyan kimse. |
aile saadeti | * Genellikle karı, koca bazen de büyükler ve çocuklar arasındaki uyum, anlaşma, sevgi ve hoşgörü. |
ailece | * Bütün aile birlikte. |
ailecek | * Ailece. |
ailelik | * Aile sayısının bütünü. |
ailesiz | * Ailesi olmayan. |
ailevî | * Aile ile ilgili. |
ait | * İlgilendiren, ilişkin, ilişik, ilgili, için, -e düşen. |
ait olmak | * ilgilendirmek, birinin olmak, birine düşmek. |
ajan | * Bir devlet veya kuruluşun gizli amaçları için çalışan kimse, casus. * Bir kimsenin, bir ortaklığın veya bir devletin bazı işlerini gören kimse, işgörevlisi, temsilci. |
ajanda | * Unutulmaması için gerekli notlarıyazmaya yarayan takvimli defter, andaç. |
ajanlık | * Ajan olma durumu. * Ajanın görevi. |
ajans | * Haber toplama ve yayma işiyle uğraşan kuruluş. * Bir ticarî kuruluşu tanıtan, onunla ilgili bilgi aktaran ve bu yolla kazanç sağlayan işkolu. * Bu işkollarının çalıştığı büro. |
ajitasyon | * Ruhsal gerginliğin dışa vurması. |
ajur | * Delikli örgü, gözenek. |
ajurlu | * Ajuru olan veya her yanıajur biçiminde işlenmiş bulunan, gözenekli. |
ak | * Kar, süt gibi şeylerin rengi, beyaz, kara ve siyah karşıtı. * Bu renkte olan. * Temiz namuslu. * Sıkıntısız, rahat. * Beyaz leke. * Bazışeylerde beyaz bölüm. |
-ak / -ek | * İsimden isim türeten ek (küçültme eki): baş-ak, ben-ek vb. |
-ak / -ek | * Fiilden yer isimleri türeten ek: dur-ak, yat-ak vb. |
-ak / -ek | * Fiilden alet isimleri türeten ek: or-ak, bıç-ak, tara-k, ele-k, küre-k vb. |
ak ağa | * Saraylarda hizmet gören hadım ağalarının beyaz ırktan olanı. |
ak Arap | * Arap sözcüğü “zenci” anlamına da geldiğinden asıl Arapların söz konusu olduğu anlatılmak istenirken kullanılır. |
ak basma | * Ak su, perde, katarakt. |
ak basmak | * Göze beyaz leke inerek görme yetisini yitirmek. |
ak benek | * Gözün saydam tabakasında bir yara veya çı ban sonucunda oluşmuş, görmeyi derece derece azaltan beyaz benek. |
ak demir | * Dövme demir. |
ak don kara don geçitte belli olur | * Bkz. akıkarası geçitte belli olur. |
ak düşmek | * (saç ve sakal) tek tük ağarmaya başlamak. |
ak gözlü | * Gözlerinin rengi pek açık olan ve nazarının hemen değdiğine inanılan (kimse). |
ak gün ağartır, kara gün karartır | * mutlu bir yaşayışkişiyi dinç kılar, mutsuz bir yaşayışise yıpratır. |
ak kan | * Lenf. |
ak kan yangısı | * Adenit. |
ak koyunun kara kuzusu da olur | * iyi bir aileden kötü bir çocuk da çıkabilir. |
ak köpek kara köpek geçit başında belli olur | * kimin ne olduğu deney veya sınav sonunda anlaşılır. |
ak madde | * Demet durumundaki sinir liflerinden oluşan beynin iç, omuriliğin dıştabakası. |
ak mıkara mıönüne düşünce görürsün | * şimdiden boşuna düşünme, sonuç belli olduğu zaman anlarsın. |
ak pak | * tertemiz. * saçısakalıağarmış. |
ak pak | * Bembeyaz, temiz, parlak. |
ak pas | * Lâhana, turp, şalgam, karnabahar gibi bitkilerin kök dışındaki bütün bölgelerine yerleşebilen, özellikle semiz otugillerde karşılaşılan yosunumsu mantar (Albugo candida). |
ak sakaldan yok sakala gelmek | * çok yaşlanıp iyice kuvvetten düşmek. |
ak sülümen | * Cıva ile klorun birleşimi olan, çok zehirli, beyaz bir toz, süblime, sülümen. |
ak yazılı | * Bahtlı, şanslı. |
ak yel | * Güneyden esen rüzgâr, lodos. |
ak yem | * İzmarit, istavrit, uskumru gibi balıkların beyaz etinden yapılan ve oltada kullanılan yem. |
Kategoriler