akılsallaştırmak | * Bir şeyi akılsa duruma getirmek. |
akılsız | * Aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışıkıt. |
akılsız başın cezasınıayak çeker (veya akılsız iti veya köpeği yol kocatır) | * düşüncesizlik veya tedbirsizlik yüzünden, gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlanılır. |
akılsızlık | * Akılsız olma durumu. * Akılsızca yapılan işveya davranış. |
akılsızlık etmek | * düşüncesiz ve yersiz davranmak. |
akım | * Akmak işi. * Hava, su gibi akışkan maddelerin veya elektrik yüklerinin belli bir yönde akışı, yer değiştirmesi, cereyan. * Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan tarz. * Debi. |
akım derken bokum demek | * sözünü yolunca söyleyememek, düzensiz şeyler söylemek. |
akım ölçümü | * Bir akarsuyun veya kanalın su yolunda bir saniyede akan su hacmini ölçme. |
akımcı | * Belli bir akıma bağlıkişi. |
akımölçer | * Bir elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan araç, amperölçer. |
akımtoplar | * Akü, akümülâtör. |
akın | * Kalabalık bir şeyin arkasıkesilmeyen bir gelişdurumunda olması. * Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul gibi amaçlarla toplu olarak yapılan baskın. * Futbolda sayıyapmak amacıyla karşıtakım kalesine doğru genellikle topluca girişilen saldırı, hücum. |
akın | * Kazak-Kırgız Türklerinin saz şairlerine verdiği ad. |
akın akın | * Arkasıkesilmeyen kalabalık öbekler durumunda. |
akın etmek | * toplu olarak gitmek, üşüşmek. * düşman ülkesine saldırmak, baskın yapmak. |
akıncı | * Düşman ülkesine akın yapan savaşçı. * Görevi karşıtarafa top sürmek ve sayıyapmak olan ön sıradaki oyuncu, forvet. |
akıncılık | * Akıncı olma durumu. |
akıncılık etmek | * düşman ülkesinde karşı güçleri yıldırmak, tedirgin etmek. |
akındırık | * Reçine, çam sakızı, akma. |
akınkayası | * Kaya balığı giller familyasından derin ve uzaklarda yaşayan ince, uzun bir balık türü. |
akıntı | * Akmak işi. * Havanın veya suyun herhangi bir yöne doğru yer değiştirmesi, akım, cereyan. * Hastalık sebebiyle vücudun bir yerinden sulu madde akması. * Eğiklik, eğim, meyil. * Çam türü ağaçlarda bulunan reçinenin eriyerek akması olayı. * Sıvıyapıştırıcıların ağaç yüzeylerine gereğinden çok sürülmesi ile oluşan durum. |
akıntı bilimi | * Deniz akıntılarını inceleme konusu edinen bilim dalı. |
akıntıçağanozu | * Akıntıya kapılmışyengeç. * Vücudunda göze çarpacak bir çarpıklık bulunan kimseler için kullanılır. |
akıntılı | * Akıntısı olan, eğik, meyilli. |
akıntıölçer | * Bir akarsuyun ve kanalın akıntıhızınıve düzeyini ölçmeye yarayan alet. |
akıntıya kapılmak | * bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek. * etki altında kalarak bir topluluğun davranışına katılmak. |
akıntıya kürek çekmek | * olmayacak bir işuğrunda boşuna çabalamak. |
akıp gitmek | * (zaman için) çabuk geçmek. |
akış | * Akmak işi veya biçimi. * Geçip gitme, sürüp gitme. * Akın. |
akışkan | * Kendilerine özgü bir biçimleri olmayıp içinde bulunduklarıkabın biçimini alan ve yığın oluşturmayan (sıvı veya gaz), seyyal. |
akışkanlaşma | * Akışkan duruma gelme. |
akışkanlaşmak | * Akışkan duruma gelmek. |
akışkanlaştırıcı | * Akışkan duruma getirme özelliği olan. |
akışkanlaştırıcılık | * Akışkan duruma getirme özelliği olma. |
akışkanlaştırma | * Akışkanlaştırmak işi. * Akışkanların niteliğini düzeltmek için yoğunlaşan akımı içinde parçacıkların asıltısınısağlayan yöntem. |
akışkanlaştırmak | * Akışkan duruma getirmek. |
akışkanlık | * Akışkan olma durumu. |
akışma | * Kulağa hoşgelen veya kolayca söylenen seslerin özelliği. |
akışmalı | * Akışma özelliği olan. |
akışmaz | * Dışetkenlerin tesiriyle akışmazlığıdeğişmeyen, durağan. |
akışmazlık | * Akışmaz veya durağan maddenin durumu. |
akıtma | * Akıtmak işi. * Hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan ve burunlarına doğru uzanan beyaz leke. * Un, süt, yağ, yumurta, şeker veya pekmezle yoğrularak cıvık bir duruma getirilen hamurun kızgın saç üzerinde pişirilmesiyle yapılan bir çeşit tatlı. * Enli bilezik. |
akıtmak | * Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek. |
akıtmalı | * Alnında akıtması olan (hayvan). |
akide | * Bir şeye inanarak bağlanış, inanç, din inancı. |
akide | * Şekerin kaynatılarak ağda durumuna getirilmesi yolu ile yapılmışrenkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker; daha çok akide şekeri yerine kullanılır. |
akide şekeri | * Bkz. akide. |
akidesi bozuk | * İnancızayıf olan (kimse). |
akideyi bozmak | * doğru bilinen bir inanışveya gidişten ayrılmak. |
akik | * Yüzük taşı, mühür gibi şeyler yapmakta kullanılan, türlü renklerde, yarısaydam, parlak ve değerli bir taş; kalseduan kuvarsının bir türüdür. |
Kategoriler