akil | * Akıllı. |
akil baliğ | * Döl verebilecek duruma gelmişolan, erin. |
akil baliğolmak | * döl verebilecek erişkin duruma gelmişolmak. * rüştünü ispat etme yaşına gelmişolmak. |
akilâne | * Akıllıca. |
akim | * Kısır, verimsiz, döl veremeyen. * Sonuçsuz, başarısız. |
akim kalmak | * sonuca ulaşamamak, başarısağlayamamak. |
akis | * Işık veya ses dalgalarının yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı. * Bir cismin, parlak bir yüzeyde görünmesi. * Bir şeyin başka bir şey üzerinde yarattığıetki. * Evirme, evirtim. |
akis uyandırmak | * bir konunun üzerinde düşünülmesine, tartışılmasına yol açmak, ilgi veya tepki yaratmak. |
akit | * Hukukî sonuç doğurmak amacı ile iki veya daha çok kimsenin veya kuruluşun karşılıklıve birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleşen işlem, sözleşme, mukavele, kontrat. * Nikâh. |
âkit | * Bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri, sözleşme veya mukavele yapan. |
akit vaadi | * Ön sözleşme. |
akkaraman | * Vücudu beyaz, ağız, burun, göz etrafı, kulak ve ayaklarda siyah lekeler bulunabilen, kaba karışık yapağılı, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’nun batıkesimlerinde yaygın olarak yetiştirlen yerli bir tür koyun. |
akkarınca | * Düz kanatlılardan, sıcak veya ılıman ülkelerde yaşayan, bitkilere çok zarar veren bir böcek cinsi, termit (Termes). |
akkarıncalar | * Ağız parçaları iyi gelişmiş, iri başlı, ısırıcı böcekler topluluğu, termitler. |
akkavak | * Söğütgillerden, yapraklarının altı beyaz olan bir kavak türü, akçakavak, Hollanda kavağı(Populus alba). |
akkefal | * Sazangillerden bir cins tatlısu balığı(Alburnus). |
akkelebek | * Hemen bütün meyve ağaçlarında tomurcuk düşmanısayılan, iri ak kanatlarıkalın, kara damarlı bir kelebek (Aporia crataegi). |
akkirpani | * Ak, fakat kirli. |
akkor | * Işık saçacak beyazlığa varıncaya değin ısıtılmışolan. |
akkorluk | * Akkor olma durumu. |
akkuş | * Atmaca, yırtıcı bir kuş. |
akkuyruk | * Tadınıartırmak için çay harmanına katılan beyaz bir çay türü. |
-akla / -ekle | * Bazıfiillerin sıklık çatılarınıtüreten ek: tart-akla- , it-ekle- vb. |
akla fenalık vermek | * çok şaşırmak, çıldıracak gibi olmak, zıvanadan çıkmak. |
akla gelmedik | * düşünülemeyen. |
akla gelmeyen başa gelir | * insan ummadığı, düşünmediği şeylerle daima karşılaşabilir. |
akla gelmez | * hatırlanamaz, düşünülemez. |
akla hayale gelmez | * inanılmaz. |
akla karayıseçmek | * (bir işi başarıncaya değin) çok sıkıntıçekmek, güçlüklerle karşılaşmak. |
akla sığar gibi | * aklın kabul edebileceği biçimde, makul. |
akla sığmak (veya sığmamak) | * inanılacak gibi olmamak. |
akla yakın | * aklın benimseyebileceği, aklın kabul edebileceği. |
akla yatkın | * uygun, akıllıca, makul. |
akla zarar (veya ziyan) | * çok şaşılacak, şaşkınlığa uğratacak (şey). |
aklama | * Aklamak işi, ibra. |
aklama belgesi | * Alacak verecek kalmadığını gösteren belge, ibraname. |
aklamak | * Suçsuz veya borçsuz olduğu yargısına vararak birini temize çıkarmak, tebriye etmek, ibra etmek. * Başarılı gösterilmek, değerli olarak nitelendirilmek. |
aklan | * Sularını bir denize veya göle gönderen bölge, maile. * Bir dağsırasının yamaçlarından her biri. |
aklanma | * Aklanmak işi. |
aklanmak | * Ak olmak, temizlenmek. * Bir dava sonunda temiz ve ilişiksiz çıkmak, temize çıkmak, beraat etmek. |
aklaşma | * Aklaşmak işi. |
aklaşmak | * Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak. |
aklaştırma | * Aklaştırmak işi. |
aklaştırmak | * Aklaşmasını sağlamak, beyazlaştırmak. |
aklen | * Akıl icabı, akıl gereğince. |
aklevrek | * Tatlısu levreği. |
aklı | * Akı bulunan, ak renkli. |
aklıalmamak | * anlayamamak, kavrayamamak. * bir şeyin olabileceğine inanmamak. * uygun bulmamak. |
aklı başına gelmek | * davranışlarının yanlışlığınısezerek doğru yolu bulmak. * ayılmak, kendine gelmek. |
aklı başında | * sürekli akıllıdavranan. * doğru dürüst, kusursuz. |
Kategoriler