abuhava | * İklim. |
abuk sabuk | * Akla, mantığa uymayan, düşünmeden söylenen, saçma sapan (söz). |
abuk sabuk konuşmak | * saçma sapan söz söylemek. |
abuk sabukluk | * Ciddiyetsizlik, saçmalık. |
abuli | * İstenç yitimi, irade kaybı. |
abullabut | * Hantal, kaba ve anlayışsız (kimse). * Biçimsiz ve kötü giyinen, giyimine özen göstermeyen (kimse). |
abullabutluk | * Abullabut gibi davranma, abullabut olma durumu. |
abur cubur | * Sırası, tadı, yararı gözetilmeksizin rastgele yenilen şeyler. * İşe yaramayan, boş. |
abus | * Asık suratlı, somurtkan (kimse). * Somurtkan, çatık, asık (yüz). * Niteliği bilinmeyen, garip, acayip. |
Ac | * Aktinyum’un kısaltması. |
acaba | * Merak, kararsızlık veya kuşku anlatır. |
-acak / -ecek | * Fiil çekim eki (gelecek zaman eki). * Fiilden isim ve sıfat yapma eki. |
Acar | * GüneybatıKafkasya’nın Türkiye sınırına yakın bölgesinde yaşayan bir halk. |
acar | * Atılgan, gözü pek, yiğit, kabadayı, yılmaz, kabına sığmaz. * Güçlü ve becerikli, çevik, enerjik. * Yeni. |
Acara | * Bkz. Acar. |
acarlaşma | * Acarlaşmak işi. |
acarlaşmak | * Acar duruma gelmek. |
acarlık | * Acar olma durumu. |
acayibine gitmek | * yadırgamak, tuhafına gitmek. |
acayip | * Sağduyuya, göreneğe, olağana aykırı, şaşılacak, şaşmaya değer, garip, tuhaf, yadırganan, yabansı. * Şaşma anlatır. |
acayip olmak | * yadırganacak bir duruma girmek. |
acayipleşme | * Acayipleşmek durumu. |
acayipleşmek | * Başkalaşmak, yadırganacak bir duruma girmek. |
acayipleştirme | * Acayipleştirmek işi. |
acayipleştirmek | * Acayip, yadırganacak bir duruma getirmek. |
acayiplik | * Acayip olma durumu, yabansılık, gariplik, tuhaflık. |
accelerando | * Parçanın çalınırken gittikçe hızlanacağınıanlatır. |
acele | * Çabuk davranma zorunluluğu, ivedi, ivecenlik. * Vakit geçirmeden, tez olarak. |
acele acele | * Çabuk çabuk, hızlı olarak, büyük bir çabuklukla. |
acele etmek | * çabuk davranmak, ivmek. * telâşetmek, sabırsızlanmak. |
acele işe şeytan karışır | * düşünüp taşınmadan, ivedi olarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemesi gerektiğini anlatır. |
aceleci | * Tez işgören, çabuk davranan, telâşlı, ivecen. |
acelecilik | * Aceleci olma durumu, ivecenlik. |
aceleleştirme | * Aceleleştirmek işi. |
aceleleştirmek | * Çabuklaştırmak. |
aceleye gelmek | * çabuk yapıldığı için gereken özen gösterilmemişolmak. |
aceleye getirmek | * zaman darlığından yararlanarak birini aldatmak veya bir işi üstünkörü yapmak. |
Acem | * İranlı. * İran’a özgü. * İran ülkesi. |
acem | * Türk müziğinde mi notasına yakın bir perde. |
Acem halayı | * Güney Anadolu yöresinde oynanan bir halk oyunu. |
Acem kılıcı gibi | * hem birinden yana, hem ona karşı olabilen. |
Acem lâlesi | * Taşkırangillerden, turuncu ve sarırenkte çiçekli, yıllık ve çok yıllık türleri olan, tohumla saksıda ve tarlada üretilebilen bir süs bitkisi, güneştopu. |
Acem pilâvı | * Safran ve zencefil ile yapılan İran usulü bir pilâv çeşidi. |
acemaşiran | * Klâsik Türk müziğinde kullanılan şet makamlarından biri. |
acemborusu | * Canlı kırmızı çiçekler açan bir süs bitkisi (Bigonia radicams). |
acembuselik | * Klâsik Türk müziğinde kullanılan birleşik bir makam. |
Acemce | * Farsça. |
acemi | * Bir işin yabancısı olan, eli işe alışmamış, bir işi beceremeyen. * İşinde, mesleğinde ilerlememiş. * Bir yerin, bir şeyin yabancısı. * Saraya yeni alınmış cariyelere verilen ad. |
acemi ağası | * Hareme yeni alınan cariyelerin ağası. |
acemi çaylak | * Tecrübesiz, toy, beceriksiz. |
Kategoriler