aksettirme | * Aksettirme işi. |
aksettirmek | * (sesi) Yankılamak. * (ışığı) Yansıtmak. * Haberi, durumu, ulaştırmak, yaymak, duyurmak. |
aksırık | * Herhangi bir sebeple burun zarının gıcıklanmasısonucu solunum kaslarının birdenbire kasılmasıyla ağız ve burundan hızlı, gürültülü soluk boşalması olayı, aksırma, hapşırma, hapşırık. |
aksırıklı | * Aksırığa tutulmuş, aksırığı olan, sık sık aksıran, hapşırıklı. |
aksırıklıtıksırıklı | * Yaşlı, hastalıklı. |
aksırış | * Aksırma, aksırma biçimi. |
aksırma | * Aksırmak işi. |
aksırmak | * Burun zarlarının gıcıklanması ile solunum kaslarının birdenbire kasılmasıüzerine, ağız ve burundan hızlı, gürültülü soluk boşaltmak, hapşırmak. |
aksırtma | * Aksırtmak işi. |
aksırtmak | * Birinin aksırmasına sebep olmak, hapşırtmak. |
aksi | * Ters, zıt, karşıt, olumsuz, menfi. * Uygun olmayan. * İnatçı, hırçın, huysuz. |
aksi aksi | * Olumsuz bir biçimde, ters ve kızgın olarak. |
aksi gibi | * istenmediği hâlde, aksilik olarak. |
aksi hâlde | * yoksa, öyle olmazsa. |
aksi şeytan | * işler yolunda gitmediği zaman “ne kadar ilgisiz, münasebetsiz” anlamında kullanılır. |
aksi takdirde | * yoksa, aksi hâlde. |
aksi tesadüf | * “şanssızlığa bak” anlamında kullanılır. |
aksilenme | * Aksilenmek işi. |
aksilenmek | * Aksileşmek, huysuzlanmak. |
aksileşme | * Aksileşmek işi. |
aksileşmek | * Huysuzlanmak, huysuzluk etmek, ters davranmak, inatçılık etmek. |
aksiliği tutmak | * güçlük çıkarmak, inadında direnmek. |
aksiliği üstünde | * olumsuz davranışlı. |
aksilik | * Terslik, inatçılık, huysuzluk. * Bir işin yolunda gitmemesi durumu, uygunsuzluk, elverişsizlik. |
aksilik çıkmak | * engel ortaya çıkmak. |
aksilik etmek | * güçlük çıkarmak, uyuşmaya yanaşmamak, huysuzluk etmek, inatçılık etmek, ters davranmak. |
aksine | * Tersine. |
aksiseda | * Yankı. |
aksiyom | * Kendiliğinden apaçık olan ve böyle olduğu için öteki önermelerin ön dayanağı olan temel önerme, belit, mütearife. |
aksiyon | * Bir kuvvetin, maddî bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması. * İnsan etkinliğinin veya iradesinin açığa çıkması. * Hareket, iş. * Bir oyuncunun sahne üzerindeki hareketi, bu hareketten ortaya çıkan gelişim. * Oyunun temasını geliştiren başlıca olay, hikâye, gelişim. * Sermayenin belirli bir bölümü. * Hisse senedi, pay senedi. |
aksoğan | * Ada soğanı. |
akson | * Sinir uyarmalarınısinir hücresinden ileriye uzatmaya yarayan, sinir hücrelerinin uzantılarından en belirli ve uzun olanı. |
aksona | * Vurgun hastalığına karşıuygulanan emniyet durakları. |
aksöğüt | * Söğütgillerden, kabuklarıeczacılıkta kullanılan bir söğüt türü (Salix alba). |
aksu | * Gözdeki billûr cismin saydamlığınıyitirerek ağarmasından ileri gelen körlük, ak basma, perde, katarakt. |
aksungur | * Akdoğan. |
aksülâmel | * Tepki, reaksiyon. |
akşam | * Gündüzün son ve gecenin ilk saatleri. * Gece. * Akşam vakti kılınan namaz. |
akşam ahıra sabah çayıra | * hayatta yiyip içip yatmaktan başka kaygısı olmayanlar için söylenir. |
akşam akşam | * Akşamın olduğu şu dar zamanda. |
akşam azadı | * Ders çıkışı, ders paydosu. |
akşam ezanı | * Günün dördüncü namaz vaktini bildiren ezan; güneşin battığısıralar. |
akşam gazetesi | * Baskısıöğleden sonra, özellikle akşama doğru yapılan gazete. |
akşam güneşi | * Etkisi azalmışgün ışığı. * Yaşlılık dönemi. |
akşam karanlığı | * Alaca karanlık. |
akşam namazı | * İkindi ile yatsınamazıarasında kılınan namaz. |
akşam pazarı | * Pazarlarda, işportalarda akşama doğru tezgâhta kalmışmalların ucuz fiyatla satılışı. |
akşam piyasası | * Akşam üzerleri belli bir yerde yapılan gezinti. |
akşam saati | * Akşam vakti, akşamleyin. |
akşam simidi | * İkindi üzeri çıkarılan sıcak, susamlısimit. |
Kategoriler